sayfa içeriği
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri hukuku ile ilgili konularda bilgi sunumu
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri Hukuku ile ilgili hususlarda bilgi sunumu
BÖLÜMLER

NATO KUVVETLER STATÜSÜ SÖZLEŞMESİNE GÖRE RÜÇHANLI YARGI YETKİSİ

NATO KUVVETLER STATÜSÜ SÖZLEŞMESİNE GÖRE RÜÇHANLI YARGI YETKİSİ

(Orhan ÇELEN tarafından hazırlanan bu makale Ocak 1995 de Askeri Adalet Dergisi'nin 92 inci sayısında yayınlanmıştır. Aynısıdır. Atıfların bu dergiye yapılması gereklidir. Burada yayınlanmasına yazarın ayrıca izni mevcuttur.)

1. GİRİŞ  :

 Kuzey Atlantik Antlaşmasına taraf devletler birbirlerinin ülkesinde, bu antlaşma gereğince veya diğer nedenlerle silahlı kuvvet bulundurmaktadır. Bu kuvvetlerin diğer Nato ülkesinin topraklarında bulundukları sürede, kendisine özgü bazı hukuk kurallarına tabi olmaları gerekli görülmüş ve 19 Haziran 1951 tarihinde NATO/Kuvvetler Statüsü Sözleşmesi (NATO/SOFA : North Atlahtic Treaty Organization/Status of Forces Agrement) üye devletlerce imzalanmıştır. Bu sözleşme Türkiye tarafından, 10 Mart 1954 tarihli ve 6375 Sayılı Kanunla kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur.

 O tarihten itibaren Sözleşmenin (2)  yedi ve sekizinci maddelerinde düzenlenen ceza yargılaması ve tazminat işlemlerinin ülkemizdeki ana uygulama makamı Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği olmuştur. Uygulamanın diğer kanadını ise Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Gn. Md. lüğü, Dışişleri Bakanlığı ve A.B.D. Askeri Yardım Kurulu Başkanlığı (JUSMMAT)(3) oluşturmuştur.

Bu çalışma ile, Sözleşmenin VII. maddesinde düzenlenmiş olan ceza yargısı hakkında genel ve özet bilgi sunulduktan sonra, rüçhanlı yargı yetkisi hakkında bilgi verilecektir.

 Değişik nedenlerle ülkemizde bulunan NATO' ya taraf devletlerin askeri personeli hakkında, askeri yargı makamlarının da adli işlem yapmaları mümkün bulunmaktadır. Bu durumda, ülkemizde bulunan yabancı askeri personel ile ilgili, ceza yargı yetkisinin uygulama esasları hakkında askeri hakimlerce bilgi edinilmesinde fayda bulunmaktadır.

 II. NATO/SOFA'NIN VII NCİ MADDESİNİN GENEL AÇIKLAMASI :

 NATO/SOFA' nın VII nci maddesinde; Kabul edilen devlet (4)  ülkesinde görevli bulunan gönderen devlet, (5) kuvvet (6) yada sivil unsur (7) mensuplarının ve bunların yakınlarının (8) bağlı bulundukları adli hükümler öngörülmüş, tarafların bu konudaki yargı yetkileri açıklanmıştır. Buna göre;

 a. Gönderen devlet askeri makamları (9) kendi mevzuatlarının sağladığı ceza ve  disiplin yargı yetkisini, kendi kuvvet ya da sivil unsur ve yakınları hakkında kabul eden devletin  ülkesinde kullanmak (Md. VII/1.a) ve;

 b. Kabul eden devlet makamları da, bu ülkede mevcut bulunan bir kuvvet ya da sivil unsurları ile yakınları hakkında bu devletin kanunlarına göre cezayı gerektiren suçlar dolayısıyla yargı yetkisini kullanmak hakkına sahip bulunmaktadır. (Md.VII/1.b)

 Sözleşme' nin VII nci maddesi iki farklı hüküm içermektedir. Birincisi gönderen devletin kendi askeri kanunlarına tabi bütün şahıslar üzerindeki cezai ve inzibati yargı yetkisini kabul eden devletin ülkesinde kullanmak hakkını haiz olması, ikincisi ise kabul eden devletin kendi ülkesinde işlenip de kanunlarına göre suç sayılan fiiller dolayısıyla, gönderen devletin askeri kuvvetleri, sivil unsurları ve bunların yakınları üzerinde yargı yetkisinin bulunmasıdır.

 Böylece kabul eden devlet ülkesinde suç işleyen gönderen devlet askeri

 şahsı, sivil unsuru veya yakını, bir taraftan kendi devletinin kanunlarına, diğer taraftan da kabul eden devletin kanunlarına tabi olabilmektedir(10). Böyle bir  durumun bir takım karışıklıklara ve sorunlara yol açabileceği gözönünde tutularak, muayyen suçlarda taraflardan birine mutlak yargı yetkisi vermek, diğer bazı hallerde de rüçhanlı yargı yetkisini tanımak suretiyle, çıkabilecek uyuşmazlıkları çözümlemek yolları aranmıştır (11).       

 A. GÖNDEREN DEVLETİN MUTLAK YARGI YETKİSİ :

 Gönderen devletin mutlak yargı  yetkisi; Kendi askeri kanunlarına tabi şahıslar (12) hakkında olup bu devletin emniyeti aleyhine işlenen suçlar da dahil olmak üzere, kendi kanunlarına göre cezayı gerektiren ve fakat kabul eden devlet kanunlarınca cezayı gerektirmeyen suçlar dolayısıyladır (NATO/SOFA md. VII/2.a). Diğer bir anlatımla; Fail, gönderen devletin askeri kanunlarına tabi bir kişi olup ta, işlenen suç gönderen devletin güvenliğine karşı işlenmiş bir suç ise  ve sadece bu devletin kanunlarına göre suç teşkil etmekte ise gönderen devlet bu kişiler üzerinde mutlak yargı yetkisine sahip bulunmaktadır.

 Buna göre gönderen devletin mutlak yargı yetkisi aşağıdaki suçlara ilişkindir;

 a. Gönderen devletin emniyeti aleyhine işlenen suçlar.

 Bunlar;

                 1. Vatana hıyanet,

                2. Casusluk,

                3. Sabotaj,

                4. Devletin sırlarına veya onun savunmasıyla ilgili sırlara ilişkin herhangi bir kanunun ihlalidir (Md.VII/2-C).

 b. Gönderen devlet kanunlarına göre cezayı gerektirdiği halde, kabul eden devletin kanunlarına göre cezayı gerektirmeyen suçlar.

 B. GÖNDEREN DEVLETİN RÜÇHANLI YARGI YETKİSİ  :

 Gönderen devlet aşağıda yazılı hallerde, bir kuvvet ya da sivil unsur mensubu hakkında rüçhanlı yargı yetkisine sahiptir. (Md. VII/3.a).

 Bu suçlar:

 a. Münhasıran gönderen devletin;

                1. Malına,

                2. Emniyetine,

                3. Kuvvet personeline,

                4. Sivil unsuruna,

                5. Bunların eş ve çocuklarına karşı işlenen suçlar.

 b. Resmi görevin yapılması sırasında veya resmi görevin yapılması dolayısıyla işlenen suçlar veya ihmali fiil ve hareketlerdir.

 C. KABUL EDEN DEVLETİN MUTLAK YARGI YETKİSİ :

 Sözleşmenin VII/2-b. maddesi uyarınca, kabul eden devletin aşağıda belirtilen hallerde gönderen devletin bir kuvvet veya sivil unsur mensuplarıyle yakınları hakkında mutlak yargı yetkisi vardır:

 a. Kabul eden devletin emniyeti aleyhine işlenen suçlar.

  Bunlar;

                 1. Vatana hıyanet,

                2. Casusluk,

                3. Sabotaj,  

                4. Devletin sırlarına veya onun savunmasıyla ilgili sırlarına iliş-kin herhangi bir kanunun ihlalidir.

 b. Kabul eden devlet kanunlarına göre cezayı gerektirdiği halde, gönderen devletin kanunlarına göre cezayı gerektirmeyen suçlar.

 Gönderen devletin kuvvet mensubu, sivil unsuru veya yakını tarafından işlenen fiil, sadece kabul eden devlet kanunlarına göre suç teşkil edip te, gönderen devletçe suç sayılmamakta ise kabul eden devlet mutlak yargı yetkisine sahip bulunmaktadır.

 D. KABUL EDEN DEVLETİN RÜÇHANLI YARGI YETKİSİ :

 Gönderen devletin rüçhanlı yargı yetkisine giren, bu devletin malına, emniyetine, personeline karşı işlenen suçlar ile, resmi görevin yapılması sırasında veya resmi görevin yapılması dolayısıyla işlenen suçlar dışındaki diğer tüm suçlarla ilgili olarak, kabul eden devlet rüçhanlı yargı yetkisini kullanacaktır. (Md.VII/3.b.).

 III. RÜÇHANLI YARGI YETKİSİ VE UYGULAMASI  :

 A. Genel Açıklama :

 Taraflar mutlak yargı yetkisinden feragat edemezler. Ancak, rüçhanlı yargı yetkisine giren hallerde, bu öncelik hakkından vazgeçebilirler. Bu vazgeçme ya kendiliğinden yada diğer tarafın talebi üzerine olur. Birinci halde, yani rüçhanlı yargı yetkisine sahip olup ta bunu kullanmaktan kendiliğinden vazgeçen devlet, diğer devlet makamlarını durumdan mümkün olan çabuklukla haberdar eder. İkinci halde, yani feragat konusunda kendisinden istemde bulunulduğu takdirde, rüçhanlı yargı yetkisine sahip olan devlet feragat keyfiyetini istemde bulunan devletçe özel bir önem atfedilen hallerde, bu istemi hayırhahlıkla (13) tetkik eder (Md.VII/3.c.). Bu inceleme sonucunda, rüçhanlı yargı yetkisinden vaz geçildiğinde, yargı yetkisi vazgeçme isteminde bulunmuş olan devlete geçeceği için, fail hakkında bu devletin kanunları uygulanır(14).

 Sözleşme ile gönderen devletin rüçhanlı yargı yetkisine giren suçlar sayılmak suretiyle açıklanmıştır. Bu suçlar dışındaki herhangi bir suçun işlenmesi halinde, kabul eden devletin makamları yargı yetkisini rüçhanlı olarak kullanacaklardır (Md. VII/3.b.).

 Gönderen devletin hangi hallerde rüçhanlı yargı yetkisini kullanacağı yukarıda açıklanmıştı. Bunlar; Münhasıran  gönderen devletin malına veya emniyetine veya münhasıran bu devlet kuvveti veya sivil unsuru mensubunun veya bir yakınının şahsına veya malına karşı işlenen suçlar ile, resmi görev dolayısıyla veya sırasında işlenen suçlardır. Bu suçlar dışında kalan hertürlü suçla ilgili olarak rüçhanlı yargı yetkisi, kabul eden devlete ait bulunmaktadır.

 Gönderen devletin, üzerinde rüçhanlı yargı yetkisini kullanabileceği kimseler, gönderen devletin kuvvet mensubu veya sivil unsuru olmalıdır (Md.VII/3.a.). Suçun faili, gönderen devletin sivil unsuru dahi olsa, kabul eden devletin vatandaşı ise veya ikametgahı bu devletin ülkesinde bulunmakta ise, gönderen devletin rüçhanlı yargı yetkisi bulunmamaktadır. Ancak, gönderen devletin kuvvetine mensup iseler bu sınırlama yoktur (Md.VII/4).

 Sözleşmede, suçun failinin kuvvet mensubu veya sivil unsurunun yakını olması halinde, gönderen devletin rüçhanlı yargı yetkisine dahil olduğuna dair bir açıklama bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu kimseler, kabul eden devletin rüçhanlı yargı yetkisine dahildirler. Ancak kabul eden devletin yargı yetkisini kullanmaktan kendiliğinden veya istek üzerine vazgeçmesi halindedir ki, suç işleyen yakın, gönderen devletin yargısına tabi olur(15) .

 B. Gönderen Devletin Malına, Güvenliğine veya Personelinin Şahsına veya Malına Karşı İşlenen Suçlar  :

 Sözleşmenin VII/3 (a), (i) maddesinde, münhasıran gönderen devletin malına veya emniyetine veya münhasıran bu devlet kuvveti veya sivil unsuru mensubunun veya bir yakınının şahsına veya malına karşı, gönderen devletin kuvvet veya sivil unsuru mensubunca işlenen suçlar dolayısıyla, gönderen devletin rüçhanlı yargı yetkisinin bulunduğu belirtilmiştir.

 Şayet fail, gönderen devletin malı ile birlikte kabul eden devletin malına karşı veya her iki devletin güvenliğini bozan bir suç işlese yahut hem gönderen devlet personelini, hem de kabul eden devletin personelini zarara uğratacak bir harekette bulunsa, gönderen devlet rüçhanlı yargı yetkisini kullanamaz. Bu yetki kabul eden devlete geçer ve ancak bunun vazgeçmesi halindedir ki, gönderen devlet faili cezalandırmak hakkını haiz olur(16) .

 Gönderen devletin malına karşı işlenen suçlar; gönderen devletin taşınır, taşınmaz nitelikteki mallarına karşı olup, bunlar TCK. nun 491-525 nci maddelerinde yazılı olan suçlardır. Suçtan mali bir zararın meydana gelmesi yetmez, aynı zamanda suçun mal aleyhine işlenen suçlardan olması gereklidir.

 İlk bakışta, gönderen devletin emniyetine karşı bir suç işlendiğinde, hem mutlak, hem de rüçhanlı yargı yetkisinin söz konusu olduğu sanılabilir. Güvenlik aleyhine işlenen suçlarda rüçhanlı yargı yetkisinin kullanılabilmesi için, fiilin her iki devlet kanununa göre de suç teşkil etmesi gereklidir. Ancak, güvenlik aleyhine işlenen suç, devletlerden sadece birisinin kanunlarına göre suç, diğerine göre suç değilse, bu takdirde mutlak yargı yetkisinin varlığı sözkonusudur(17).      

 Gönderen devletin malına veya emniyetine ilişkin olmamakla birlikte, kuvvet mensubu veya sivil unsur mensubunun veya bunların bir yakınının şahsına veya malına karşı işlenen suçlar da gönderen devletin rüçhanlı yargı yetkisine tabidir. Bu durum sadece gönderen devletin kuvvet veya sivil unsuru mensubunun işlediği suçlara münhasırdır. Fiilinin mağduru kuvvet veya sivil unsur mensubu veya bunların yakını olabilir. Bu üç tür personel aleyhine işlenen suçlarda gönderen devletin rüçhanlı yargı yetkisi vardır.

 C. Suçun Resmi Görev ile ilgili Olması  :

 Sözleşmenin VII nci maddesinin 3 ncü fıkrası (a), (ii) bendine göre gönderen devletin kuvvet veya sivil unsur mensubunun işlediği, "resmi vazifenin ifası dolayısıyle bir fiil veya ihmalden mütevellit suçlar" gönderen devletin rüçhanlı yargı yetkisine bırakılmıştır. Fail bir yakın ise bu kabul eden devletin mutlak yetkisine dahildir.

 NATO/SOFA' nın 19 Haziran 1951 tarihinde Londra' da imzalanan VII/3 (a) (ii) maddesinin metninde; "Resmi vazifenin ifası dolayısıyla"  ibaresi yer almıştır. Sözleşme ve dolayısiyle bu madde metni, 10 Mart 1954 tarihli ve 6375 Sayılı Kanunla T.B.M.M. tarafından bu şekliyle kabul edilmiştir. Daha sonra 16 Temmuz 1956 tarihli ve 6816 sayılı Kanunun 1 nci maddesiyle, bu madde metni "Resmi vazifenin ifası dolayısıyle veya resmi vazifenin ifası sırasında  işlenen suçlar yahut ihmali fiil ve hareketler" olarak değiştirilmiştir.

 1. VII nci Maddenin 3 (a), (ii) Bendinin Değiştirilmesi  : 

 Rüçhanlı yargı yetkisinin kullanılması nedeniyle uygulamada, maddenin ilk metninde yer alan "Resmi vazifenin ifası dolayısıyla bir fiil veya ihmalden mütevellit suçlar" ın neler olacağı ile, bunların hangi makam tarafından belirleneceği hususunda tereddütler oluşmuştur.

 NATO/SOFA' nın adli hükümlerine ilişkin VII/3-a (ii) maddesi Türkçeye çevrilirken "Resmi görevin yapılması dolayısıyla" şeklinde eksik çevrilmesi, gönderen devlet askeri makamlarına yargı yetkisini rüçhaniyetle kullanmak hakkını veren bu maddenin uygulanmasında adli makamlarımızın suç ile resmi görev arasında nedensellik bağı aramalarına meydan vermiştir.

 Uygulamadaki bu eksikliği gidermek için; NATO/SOFA' nın 10 Mart 1954 tarih ve 6375 sayılı Kanunla kabulünü müteakip VII nci maddesinin 3 (a), (ii) bendi, 16 Temmuz 1956 tarih ve 6816 Sayılı Kanunun 1 nci maddesi ile değiştirilerek (18), resmi vazifenin ifası sırasında işlenen suçlarlar yanında resmi vazifenin ifası dolayısıyla işlenen suçlar yahut ihmali fiil ve hereketlerin de rüçhanlı yargı yetkisine girdiği kabul olunmuştur.

 Böylece Sözleşmenin  VII nçi maddesinin 3 (a), (ii) bendi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir:

 "MADDE VII 3 A (ii) - Resmi vazifenin ifası dolayısıyla veya resmi vazifenin ifası sırasında işlenen suçlar yahut ihmali fiil ve hareketler,"

 Ayrıca Sözleşmenin bu bendine, "Vazife hususunun tayinine müteallik esaslar, gönderen Devlet ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında tesbit olunur" hükmü ilave edilmiştir. Bununla, resmi vazifenin yapılması anında veya resmi vazifenin yapılması dolayısıyla işlenen suç deyiminden ne anlaşılacağı, bir suçun bu içerikte olup olmadığı konularında verilecek kararların ne suretle ve hangi yoldan saptanacağı hususlarında yapılacak ikili anlaşmalara zemin hazırlanmıştır.

 Bu değişikliğin Devletler Hukuku yönünden geçerli olup olmadığı doktrinde tartışılmıştır. Sözleşmenin akit taraflardan biri tarafından tek taraflı olarak bir kanunla değiştirilmesinin mümkün olmadığı ileri sürülmüştür. Bunun bir kanunla yapılmış olmasının Devletler Hukuku yönünden önemli olmadığı ve değişikliğin hukuki bir değerinin bulunmadığı ileri sürülmüştür(19). Bizce Sözleşmenin tek taraflı olarak değiştirilmesinin amacının, kabul eden devlet olarak Türkiyenin "Resmi vazifenin ifası sırasında" işlenen suçlar dolayısıyla da gönderen devletin rüçhanlı yargı yetkisinin tek taraflı olarak kabul edilmiş olmasıdır. Diğer ülkeler yönünden bir sakınca ve aleyhe durum yaratmayan ve gönderen devlet alehine yargı yetkisinden feregat edilmesini düzenleyen bu değişikliğin akit taraflarca itirazlara neden olmayacağı açıktır. Diğer yandan, Sözleşmeye taraf diğer NATO ülkelerinde de "Resmi görev" kavramı bu şekilde kabul görmüştür.   

 2. VII nci Maddenin 3 (a), (ii) bendinin Uygulanması  :

a. Ülkemizdeki Uygulama.

 Sözleşmenin Ülkemizdeki uygulamasında, A.B.D. makamlarının bu deyimin kapsamını mümkün olduğu ölçüde geniş tutma ve yorumlama eğiliminde oldukları bilinmektedir. Böylece tüm A.B.D. askeri personeli ile sivil unsuru, yabancı ülkelerin yargı yetkisi dışına çıkarılmak istenmektedir. Bu durumda kabul eden devletin menfaatı ise, söz konusu deyimlerin mümkün olduğu ölçüde dar bir yorumu benimsemesi olacaktır(20)

 Bununla birlikte, gönderen devletin kuvvet ya da sivil unsurunun "Resmi bir görevin yapılması sırasında" meydana gelen bir fiil veya ihmalden dolayı kabul eden devletin ülkesinde bir suç işlemesi halinde, bağlı bulunduğu devletin yani, gönderen devletin yargı yetkisine bağlı olduğunda bu uyuşmazlık yoktur.

 VII nci maddenin 3 a (ii) fıkrasının uygulanmasında bazı durumlarda ortaya çıkan uyuşmazlık ancak, "görev" konusunun tayininde olmaktadır. Çünkü NATO/SOFA, suçun işlendiği sırada sanığın "görevli" olup olmadığını kimin tayin edeceği hususunda bir hüküm getirmemiştir. Ayrıca bu konuda Sözleşmede bir açıklık da yoktur.

 Bu nedenle, ülkemiz açısından iki yol bulunmakta idi. Birincisi Sözleşmenin "yorumu" yoluna gitmek, ikincisi ise Sözleşmenin başlangıç hükümlerinden yararlanmak suretiyle ilgili taraflarla ikili anlaşmalar yapmaktı. Yorum yolu seçilmiş olursa; Sözleşmenin hazırlık çalışmalarına bakmak gerekirdi ki, bu durumda suçun resmi görevin yapılması sırasında işlenip işlenmediğinin tayin ve takdir hususu sanığın bağlı bulunduğu gönderen devlete ait olacağı belirtilmişti.

 Bu nedenle, Türkiye bu yoldan vazgeçmiş ve A.B.D. ile ikili anlaşma yolunu seçtiğinden 16 Temmuz 1956 tarih ve 6816 Sayılı Kanunu kabul ederek vazife hususunun tayinine müteallik hususların ikili anlaşma yolu ile yapılması zemini hazırlanmıştır.

 Bunun üzerine Türk Hükümeti ile A.B.D. arasında 28 Temmuz 1956 tarihinde görev belgelerine ilişkin bir anlaşma yapılmıştır (21).  Bu anlaşmaya göre, A.B.D. askeri kuvvetlerinin Türkiye' deki en yüksek dereceli yetkilisinin imzasını taşıyan bir belgede, suçla ilgili failin görev dolayısıyla ya da görev anında işlendiği bildirildiği takdirde bu husus Türk adli makamları tarafından kabul olunmaktaydı. Ve bu belgenin doğruluğu Türk adli makamlarınca kabul edilmekteydi.

 Öyleyse burada "görev" kavramından ne anlaşılması gerektiğinin açıklanması gerekir. Görev nedir? Türk hukukuna göre görev; Emir ya da görevin yapılması durumu, belirlenen işin yapılması veya emredilen belirli hizmetin belirli sınırlar içinde yerine getirilmesidir ve görev esnası da; bu işlerin yapılmasına ilişkin zaman dönemidir. Yani yasa ve yönetmeliklerle belirlenen hizmete ilişkin çalışma saatlerini kapsamaktadır. Örneğin, bir kimse görevini yaparken bu görevin sınırlarını aşar, içki içer veya görevin tayin ittiği yol ve yerlerden kendiliğinden ayrılırsa hem görevini kötüye kullanmış hem de fiilin sonucunda ayrıca suç işlemiş sayılır.

 Böylece Türk Hukukunda görev anlayışı çok dar bir yoruma bağlı tutulmuş ve iş, işyeri ve çalışma saatleri ile sınırlandırılmıştır.

Oysa, NATO/SOFA ile bu kavramın kapsamı daha geniş tutulmuştur. Sözleşmenin öz ve biçim bakımından yorumu ve diğer NATO ülkelerindeki uygulaması geniş kapsamlı bir görev anlayışının var olduğunu göstermektedir(22)                                    

 1956 Anlaşmasının Uygulanmasında, A.B.D. yetkilileri anlaşmadaki bu hüküm dolayısıyla hemen her olayda ve suçta sanık personeli görevli olarak göstermek suretiyle, davaların Türk Mahkemelerinin yargı yetkisinin dışında kalması olanağını sağlamışlardır.

 Bu tür uygulama Türk Kamuoyunda hoşnutsuzluk ve tepkilere yol açmıştır. Bu uygulamalar dolayısıyla 1956 tarihli anlaşmanın uygulamada yarattığı sakıncaları gidermek amacıyla 24 Eylül 1968 tarihinde, Türk hükümeti ile A.B.D. arasında görev belgeleri konusunda yeni bir anlaşma yapılmıştır(23). Türkiye-A.B.D. arasında yapılan bu anlaşma, görev belgelerine ilişkin olarak halen uygulanmaktadır.

                 aa. 24 Eylül 1968 Anlaşmasının I nci Maddesi  :

 Anlaşmanın birinci maddesinde "Resmi Görevin yapılması anında yapılan fiil veya ihmalden doğan suçlarda görev belgeleri; gönderen devlet (A.B.D.) tarafından diğer NATO ülkelerindeki uygulama ile, NATO/SOFA' nın lafzına ve ruhuna uygun olarak verilecek ve Türkiye Hükümeti makamları tarafından da aynı şekilde diğer NATO ülkelerindeki uygulama ile, NATO/SOFA' nın lafzına ve ruhuna uygun olarak işlem görecektir" hükmü öngörülmek suretiyle;

 1. Sadece resmi görevin yapılması anında yapılan fiil veya ihmalden doğan suçlar için görev belgelerinin verilmesi esası kabul edilmiş olup, resmi görevin yapılması dolayısıyla işlenen fiil veya ihmalden doğan suçlar görev belgeleri kapsamı dışında tutulmuş ve,

 2. Bu konudaki diğer NATO ülkelerindeki uygulama ile,

 3. Sözleşmenin lafzına ve ruhuna uygun olarak, görev belgelerinin gönderen devletin (A.B.D.) en yüksek askeri yetkilisi tarafından hazırlanarak verilmesi ve buna karşılık da Türk yetkili makamları tarafından aşağıdaki esaslar dahilinde işlem yapılması hükme bağlanmıştır.

                 bb. 24 Eylül 1968 Tarihli Anlaşmanın II nci Maddesinin Uygulanması :

 24 Eylül 1968 tarihli Anlaşmanın ikinci maddesi ile görev belgelerinin hangi esaslar dahilinde verileceğine ilişkin hükümler getirilmiştir. Anlaşmanın II nci maddesine göre;

 1. Suçun işlendiği yerin savcısı sanığın, NATO/SOFA hükümlerinden faydalanmaya hakkı olduğunu kendisine bildirmesi üzerine, işlenen suçun "resmi görevin yapılması anında (ifası sırasında) yapılan bir fiil veya ihmalden doğup doğmadığı" hususu Adalet Bakanlığı vasıtasıyla Türk Genelkurmay Başkanlığından sorulacaktır. Bunun üzerine, Genelkurmay Başkanlığı da bu durumu gönderen devlet ilgili makamlarından (A.B.D. nin Türkiye' deki en yüksek rütbeli komutanı) (24)  tahkik edecektir.

 2. Gönderen devlet makamları tarafından yapılacak soruşturmayı müteakip, gönderen devletin ilgili makamı işlenen suçun "resmi görevin yapılması esnasında yapılan bir fiilen veya ihmalden doğduğunu" bildiren bir görev belgesinin, 1 nci maddede öngörülen esas ve hükümlere uygun olarak verilmesini uygun gördüğü takdirde kendilerince düzenlenecek görev belgesinin bir suretini derhal Türk Genelkurmay Başkanlığına ve diğer bir suretini de sanığın görevli veya bağlı bulunduğu birlik komutanına gönderecektir.

 3. Gönderen devlet yetkili makamları tarafından verilen bu görev belgesi, Türk Genelkurmay Başkanlığınca kabul edildiği takdirde, Adalet Bakanlığı kanalıyla suçun işlendiği yer savcısına gönderilecek ve sanık hakkındaki işlemler yetkili Türk adli mercilerince durdurularak, sanığın dosyası Genelkurmay Başkanlığı kanalıyla (aşağıda belirtilecek (4) ve (5)  şıklarındaki durumlar hariç) gönderen devletin  ilgili makamlarına iletilecektir. Bunu müteakip sanık aleyhindeki tahkikat veya takibat durdurulacaktır. Gönderen devletin ilgili makamları davanın sonucu hakkında Türk Genelkurmay Başkanlığına resmen bilgi verecektir.

4. Görev belgesi, Türk Genelkurmay Başkanlığınca kabule şayan bulunmadığı ve gönderen devletin ilgili makamlarınca da geri alındığı takdirde, Genelkurmay Başkanlığı durumu Adalet Bakanlığı kanalıyla suçun işlendiği yer savcısına bildirecektir. Dava Türk mahkemelerinde görülecek ve ilgili savcılık dava sonucunu Adalet Bakanlığı kanalıyla Genelkurmay Başkanlığına bildirecek ve Genelkurmay Başkanlığı da durumu gönderen devletin ilgili makamlarına iletecektir.

 5. Eğer görev belgesi Genelkurmay Başkanlığınca kabul edilmez ve fakat gönderen devletin (A.B.D.) ilgili makamlarınca da geri alınmazsa; uyuşmazlık nasıl çözümlenecektir? Bu durumda ilgili diğer Türk makamları ile görüşmeler ve danışmalar yapılarak, Genelkurmay Başkanlığından bir temsilcinin, gönderen devletin (A.B.D.) bir diplomatik ve bir askeri temsilcisinin katılmasıyla, müzakereler yoluyla bir anlaşmaya varılmasını teminen Dışişleri Bakanlığı malumattar kılınacaktır ve görüşmeler yoluyla iki ay içinde anlaşmaya varılacaktır. Görüşmelerden bir sonuç alınıncaya kadar görev belgesi ve sanık aleyhindeki yasal işlem (sanığın Türk mahkemelerinde muhakeme edilmesi için hazır bulundurulmasına tesir etmeksizin) durdurulacaktır. Görüşmelerin sonucuna göre sanık hakkındaki görev belgesi;

 - Ya Genelkurmay Başkanlığınca kabul edilerek yukarıda değinilen (3) şıkkındaki yöntem gereğince,

- Ya da Genelkurmay Başkanlığınca kabul edilmeyerek gönderen devlet (A.B.D.) tarafından geri alınması üzerine (4) şıkkında öngörülen yöntem gereğince, sanıkla ilgili dosya hakkında işlem yapılması için anında suçun işlendiği yer savcısına Genelkurmay Başkanlığınca Adalet Bakanlığı kanalıyla bildirilecektir.

                 b. Bazı NATO Ülkelerindeki Uygulama  :

 NATO/SOFA' nın VII nci maddesinin ve buna bağlı olarak görev belgeleri uygulamasının diğer bazı Nato ülkelerindeki uygulaması ana hatlarıyla şöyledir:

 ALMANYA  : Görev belgelerinin düzenlenmesi ve verilmesi, gönderen devlet makamlarına ait bir görev kabul edilmektedir. Bu makamlarca verilen görev belgelerini aksi ispatlanana kadar doğru kabul etmektedir.      

 BELÇİKA  : Görev belgeleri, gönderen devletin askeri ataşeliği tarafından düzenlenmekte ve doğruluğu kabul edilmektedir. Uyuşmazlık halinde sorun diplomatik makamlarca incelenerek çözümlenmektedir.

 HOLLANDA  : A.B.D. ile görev belgeleri konusunda ikili uygulama anlaşması yapılmıştır. Bu anlaşma ile görev belgesi gönderen devlet (A.B.D.) askeri makamları tarafından verilmektedir. Dışişleri Bakanlığının görev belgeleri üzerindeki görüşü üzerine savcılık yetkisizlik kararı vermektedir.

 İNGİLTERE  : 1952 tarihli "Konuk Kuvvetler Kanunu" (Visiting Forces Act) hükümleri uyarınca yürütülmektedir. Görev belgeleri gönderen devlet makamları tarafından tayin ve tesbit edilmektedir. Bu belgeler, aksi ispat edilene kadar karine olarak doğru kabul edilmektedir.

 İTALYA  : Görev belgeleri gönderen devlet makamları tarafından verilmekte ve aksi ispat edilene kadar doğru olarak kabul edilmektedir. Görev belgesini takdir hakkı hakime bırakılmıştır. Rüçhanlı davalarda yargı yetkisinden feragat vardır. Uyuşmazlık çıktığında Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle olaya çözüm bulunmaktadır.

 YUNANİSTAN  : A.B.D. ile yapılan 1956 tarihli anlaşma uyarınca Yunanistan'ın rüçhanlı yargı yetkisine sahip olduğu durumlarda, A.B.D. tarafından yargı yetkisinden feragat etmesi talep edilirse, mahkemece bu talep kabul edilmektedir. Bu yönü ile uygulama diğer Nato ülkelerinden ayrılmaktadır. Yunanistan; Cinayet ve ağır hapis gerektiren suçlar gibi, davalara bakmakta  özel bir önem görürse, kendisi rüçhanlı yargı yetkisini kullanmaktadır.

 KANADA  : Görev belgelerini gönderen devletin komutanlığı vermektedir. Mahkemeye sunulan görev belgesi üzerine yargı yetkisi konusundaki kararı mahkeme vermektedir. Bu belge karine olarak doğru kabul edilmektedir.

 IV. 24 Eylül 1968 ANLAŞMASININ UYGULANMASININ DİĞER NATO ÜLKELERİYLE MUKAYESESİ  :

 Diğer Nato ülkelerindeki genel prensip, görev belgelerinin aksi ispatlanana kadar doğruluğunun kabul edilmesidir.

 1968 anlaşmasının getirdiği tatbikat ise, kabul eden devlet yönünden görev belgelerinin bir karine olarak kabul edilmesinden daha ileri bir kademe olduğudur. Diğer Batı ülkelerinde görev belgelerinin aksinin ispatlanması mahkeme önünde savcıya düşen bir görevdir. Ülkemizde ise, Türk Hükümeti yönünden bu yetki Genelkurmay Başkanlığına bırakılmıştır. Ayrıca mahkeme önünde ispat mükellefiyeti yoktur.

 Görev belgeleri suçun resmi vazifenin ifası dolayısıyla veya resmi vazifenin ifası sırasında işlenmesi halini gösteren bir vesika olduğundan, askeri bir görevin tesbitinin en doğru olarak Geneykurmay Başkanlığınca yapılabileceği düşüncesiyle bu belgelerin kabulü veya reddi hususu Genelkurmay Başkanlığına bırakılmıştır.

 Diğer yandan, 28 Temmuz 1956 Anlaşmasının A.B.D. askeri makamlarınca verilen görev belgelerinin kabul edileceği mevcut iken, 24 Eylül 1968 Anlaşmasında bu belgelerin işlem göreceği hükmüne yer verilmiştir. 1956 Anlaşmasının kesinlik ifade eden hükmüne karşılık, 1968 Anlaşması NATO/SOFA ya atıfta bulunmak suretiyle kesin bir ifade kullanmamayı tercih etmiştir. Bununla birlikte, gönderen devlet makamlarınca düzenlenen görev belgelerinin Genelkurmay Başkanlığınca reddi halinde, gönderen devlet makamlarının bu konuda ısrarı mevcut ise, mesele diplomatik müzakere yoluna kalmaktadır. Bu durum, NATO/SOFA' nın ruhuna ve sözkonusu sözleşmenin NATO ülkelerindeki uygulamasına uygun bulunmaktadır.

 24 Eylül 1968 Anlaşması ile ilgili mutabakat zaptında, yukarıda zikrolunan neviden bir hal vukuunda tatbik edilecek usul belirtilmiştir. NATO/SOFA' da açıklanan prensiplere de uygun olarak müzakerelerin iki aylık bir süre içinde neticelendirilmesi gerekmektedir. Bu müddet zarfında neticeye varılmazsa, sanık yine NATO/SOFA hükümleri gereğince (Md. VII/9) sonuna kadar Türkiye' de tutulmıyacağını göre "gönderen devletin eldeki meselede kendi kanunları tahtında gerekli tedbirleri almasına müsaade" edilecektir. Ancak mesele burada kapanmamaktadır. İleriki uygulamalara ışık tutması bakımından "görevlilik" keyfiyeti hususundaki görüşmelere iki tarafça devam edilecektir.

 Görüldüğü üzere, 24 Eylül 1968 Anlaşması, Türk Hükümetinin görev belgesini reddetmesini mümkün kılarak, NATO/SOFA' nın VII/3 (a), (ii) maddesinin ülkemizdeki tatbikatının en ileri kademesini oluşturmuştur.

 V. SONUÇ  :

 Türkiye, Kuzey Atlantik Antlaşmasına, 1952 tarihli bir protokolle katılmış ve bu protokolün 18 Şubat 1952 tarihli ve 5886 sayılı Kanunla (T.B.M.M. nce ) tasdiki ile NATO' ya resmen üye olmuştur. Ayrıca Kuzey Atlantik Konseyinin 20-25 Şubat 1952' de yaptığı LİZBON Toplantısına da ilk defa tüm üye niteliği ile iştirak etmiştir. Türkiye NATO' ya girdikten sonra uzun süre güvenliğini "Ortak Savunma" düşüncesiyle bu örgüt içerisinde yapılan işbirliğine bağlamıştır. Ayrıca, A.B.D. ile de yaygın ikili anlaşmalar yapılmıştır. Bu çerçeve de, A.B.D. ile özellikle "Savunma ve Ekonomi Alanında İşbirliğinde Bulunulmasına Dair" Anlaşmalar yapılarak A.B.D. askeri personelinin ülkemizde bulunmasına imkan sağlanmıştır.

Ayrıca Ülkemizde belirli zamanlarda icra edilen müşterek NATO Tatbikatları esnasında, NATO ülkelerinin askeri personeli bulunabilmektedir. Keza, ikili anlaşmalar gereğince ve NATO amaçlarına uygun olarak, NATO' ya taraf ülkelerin askeri personeli de değişik amaçlarla (geçici veya uzun süreli) ülkemizde kalmaktadır. Örneğin İzmir Güneydoğu Avrupa Müttefik K.K.K. lığında görevli yabancı askeri personel ile eğitim ve askeri işbirliği anlaşmalarına dayanarak ülkemizde bulunan NATO' ya dahil ülkelerin diğer askeri personeli gibi.

 Türkiye tarafından, 10 Mart 1954 tarihli ve 6375 Sayılı Kanunla kabul edilerek yürürlüğe giren NATO/SOFA' nın VII nci maddesinin uygulanmasında, devletlerin mutlak yargı yetkisi alanına giren suçlar konusunda pek uyuşmazlık çıkmamıştır. Uyuşmazlığın büyük ölçüde çıktığı alan ise tarafların rüçhanlı yargı yetkisine giren suçlar olmaktadır.

 Tarafların rüçhanlı yargı yetkisine giren suçlar dolayısıyla ve özellikle, resmi vazifenin yapılması sırasında veya yapılması dolayısıyla işlenmiş olup olmadığının hangi makamca ve nasıl tayin edileceği sözleşmede düzenlenmemiştir. Bu konu ikili anlaşmalar yoluyla çözümlenmeye çalışılmıştır. Türkiye, A.B.D. ile bu konuda iki anlaşma yapmıştır. Bunlardan birisi 28 Temmuz 1956 tarihli Anlaşma diğeri ise, 24 Eylül 1968 tarihli Anlaşmadır.

 24 Eylül 1968 tarihinde imzalanan Anlaşma, 1968 yılına kadarki tatbikattan farklı bir mahiyet arzetmekte ve aksayan noktaları gidermek gayesini taşımaktadır. Anlaşmanın hazırlanmasında ülkemizin realiteleri gözönüne alındığı gibi diğer NATO ülkelerindeki uygulamalar da gözönünde bulundurulmuştur.

 1968 yılından bu yana uygulanmakta olan Anlaşmanın aksayan yönlerinin olmadığını söylemek mümkün değildir. Ancak, karşılıklı iyiniyet kuralları çerçevesinde ve NATO/SOFA' nın ruhuna uygun olarak sorunlara müzakereler yoluyla çözüm aranmış ve aranmaya devam edilmiştir.

 Uygulamada, gönderen devlet makamları "Resmi görev" deyiminin kapsamını genişletmeye çalışırken, kabul eden devlet makamları da bunun kapsamını daraltmak amacını  gütmüşlerdir. Bununla birlikte, gönderen devletin kuvvet ya da sivil unsurunun resmi bir görevin yapılması sırasında meydana gelen bir fiil veya ihmalden dolayı kabul eden devletin ülkesinde bir suç işlemesi halinde, sanığın bağlı bulunduğu devletin yargı yetkisine tabi olacağı tartışmasızdır.

 Resmi görev kavramının ülkemizdeki halihazır uygulaması egemenlik haklarından vazgeçme anlamına gelmemektedir. Günümüzde Avrupa Birliği gibi supranasyonel oluşumlar -klasik egemenlik kavramını aşarak- taraf devletlerin birçok haklarını kullanır hale gelmişlerdir.

 Diğer yandan, Kuzey Atlantik ittifakının artık görevini tamamlamış olduğunu düşünmek te hatadır. Eski şekli ile devam etmese bile, günümüzün değişen, belirsiz yeni şartları bu ittifakı her zamankinden daha gerekli kılmaktadır. Bu nedenlerle, NATO/SOFA' nın uygulanması sırasında oluşabilecek sorunların karşılıklı iyiniyet kuralları içerisinde ve Sözleşmenin ruhuna uygun olarak çözülmesine devam olunmalıdır.

 

 

 



(2) Bu çalışmada bundan sonra, NATO/SOFA yerine "Sözleşme" ifadesi de kullanılacaktır.

(3) 1 Mayıs 1994 tarihinden itibaren bu teşkilatın ismi ( ODC TURKEY : Office of Defense Cooperation Turkey) olarak değişmiştir. 

(4) "Kabul eden Devlet" tabiri ile, kuvvetin veya sivil unsurun ister devamlı surette, ister geçici olarak, ülkesinde bulunduğu akid taraf kasdolunur (NATO/SOFA Md.I.1.e).

(5)  "Gönderen Devlet" tabiri ile, kuvvetin mensup bulunduğu akid taraf kasdolunur (NATO/SOFA Md.I/1.e).                       

(6) "Kuvvet" tabiri ile, bir akid tarafın, resmi vazife ile diğer bir akid tarafın Kuzey Atlantik Antlaşması sahası içindeki, ülkesinde bulunan Kara, Deniz veya Hava Silahlı Kuvvetleri' ne  mensup personeli kasdolunmaktadır (NATO/SOFA Md. I/1.a). Kuvvet mensubunun gönderen devlet vatandaşı olması gerekir. 

(7) "Sivil unsur" tabiri ile, bir akid tarafın kuvvetlerine refakat eden ve bu tarafın ordusu hizmetinde bulunan ve tabiyetsiz, Kuzey Atlantik Antlaşması' na taraf olmayan bir devletin veya ülkesinde devletin vazifeli bulunduğu devletin uyruğu olmayan, yahut mutaden o devletin ülkesinde mukim bulunmayan şahıslar kasdolunur (NATO/SOFA Md.I.1a).

NOT: 30 Haziran 1954 tarihli ve 6427 Sayılı Kanunla onaylanmış bulunan "Türkiye Cumhuriyeti ile A.B.D. arasında Kuzey Atlantik Anlaşmasına Taraf Devletler Arasında Kuvvetlerin Statüsüne Dair Sözeleşmenin Tatbikine Müteallik"  23 Haziran 1954 tarihli Anlaşmanın 2 nci maddesi ile, A.B.D. yönünden sivil unsur kavramı genişletilmiştir. (Bkz.: Düstur III. Tertip, C. 35, S.1980; R.G.: 7.7.1954, S.8748).

 

(8) "Yakın" tabiri ile, bir kuvvet veya sivil unsur mensubunun eşi veyahut nafakası kuvvet veya sivil unsur mensubuna ait çocuklar kasdolunur. (NATO/SOFA Md. I/1.c)

NOT : Türkiye Cumhuriyeti ile A.B.D. arasında imzalanan 23 Haziran 1954 tarihli uygulama Anlaşmasının 1 nci maddesi, A.B.D. yönünden "yakın" kavramını genişletmiştir. (Anlaşma için Bkz.:Dipnot  4)

(9) "Gönderen Devletin Askeri Makamları" tabiri ile bu devletin kendi mevzuatına göre askeri kanunlarını, kuvvetleri ve sivil unsurları mensuplarına tatbik selahiyetini haiz makamlar kasdolunur.(NATO/SOFA Md. I/1.f).

(10) ERMAN, Sahir : Askeri Ceza Hukuku Umumi Kısım ve Usul, Altıncı Bası, İstanbul 1974, s. 109.

(11) ERMAN, Sahir :A.g.e., s.109-110.; Ayrıca Bkz.: Dışişleri Bakanlığı' nca yayımlanmış olan "Görev Belgesi" isimli not, Müşterek Güvenlik ve Anlaşmalar Dairesi Gn. Md. lüğü, Ocak 1969.

(12) Gönderen devletin askeri kanunlarına tabi kişiler sadece kuvvet mensupları değildir. Örneğin; A.B.D. açısından sivil unsurların da A.B.D. askeri kanunlarına tabi olduğu kabul olunmuştur. (Bkz.: 23 Haziran 1954 tarihli Anlaşma). Buna göre; gönderen devletin mutlak yargı yetkisine girmektedirler. Ancak, bu Anlaşmada yakınların A.B.D. askeri kanunlarına tabi oldukları belirtilmemiştir. Dolayısıyla yakınlar üzerinde A.B.D. nin mutlak yargı yetkisi bulunmamaktadır.  

(13) Hayırhah: İyilik istiyen, (Bkz.: Ansiklopedik Hukuk sözlüğü, Av. Hüseyin ÖZCAN,  Ankara 1975, s. 243).

(14)   ERMAN, Sahir : A.g.e., s.112.

(15) ERMAN, Sahir : A.g.e., s.113-114.

(16) ERMAN, Sahir : A.g.e., s.114 vd.

(17) ERMAN Sahir : A.g.e. , s.116.

(18) Aynı Kanunun 2 nci maddesi ile de; Sözleşmenin VIII nci maddesinin 4 ncü fıkrasına, 5 nci fıkrasına 5 (g) bendine ve 8 nci fıkraya ilave hükümler konulmuştur. (Bkz.: Kuzey Atlantik Andlaşması..., Genelkurmay Başkanlığı. Ankara 1988,s 96.; Düstur, III. Tertip C.37, s.2046; R.G.: 24.7.1956, S.9363.) 

(19) Bkz.: ÇELİK, Edip : Milletlerarası Hukuk, II/1, 2 nci bası, s.73; ERMAN, Sahir : A.g.e., s.118.

(20) Bkz.: ERMAN, Sahir : A.g.e., s.118.

(21) Anlaşma metni için bkz.: KIRAN, Muzaffer-GÜNERİ, GÜLTEKİN: NATO Kanun ve Andlaşmalarının Türkiye' deki Mukayeseli Tatbikatı, Ankara 1962, s. 146-147,; ERMAN, Sahir:A.g.e., s. 122-123.; AKİPEK, İlhan: Devletler Hukuku Kaynaklarından ve Belgelerinden örnekler, Ankara 1966, s. 588-189.

(22) ÇELEN, Orhan: Kuzey Atlantik Antlaşmasına Taraf Devletler Arasında Kuvvetlerin  Statüsüne  Dair Sözleşmesine göre Ceza Yargısı ve Tazminat İşlemleri, Genelkurmay Adli Müşavirliği Yayını No:12, Ankara1991, s. 6.

(23) 6375 sayılı Kanunla onaylanan Kuzey Atlantik Antlaşmasına Taraf Devletler Arasında Kuvvetlerin Statüsüne Dair Sözleşmenin VII nci maddesinin (3) (a) (ii) fıkrasının uygulanması ile ilgili Görev Belgeleri Hakkında Nota Teatisi suretiyle yapılan Anlaşma. Bu anlaşma; Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının 6302/5399 sayılı ve Türkiye' deki A.B.D. Büyükelçiliğinin 2611 sayılı Notalarının 24 Eylül 1968 tarihinde teatisi suretiyle yürürlüğe girmiştir. Bkz.: V. Tertip, C.8, s. 2380; Resmi Gazete: 24 Temmuz 1969, S. 13257.

(24) ODC TURKEY (office of Defense Cooperation Turkey)' in en yüksek rütbeli komutanı. (1 Mayıs 1994 tarihinden öneceki ismi ile, Jusmmat).


Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Site Yöneticisi


Orhan ÇELEN


TEL: 0 542 427 44 72
     

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam277
Toplam Ziyaret1443780
Saat
Hava Durumu
Sitemize destek verin
Resimli özlü sözler

Üyelik Girişi
HABER BAŞLIKLARI