sayfa içeriği
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri hukuku ile ilgili konularda bilgi sunumu
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri Hukuku ile ilgili hususlarda bilgi sunumu
BÖLÜMLER
HABER BAŞLIKLARI

ÇİÇEK- TÜRKİYE

KAYNAK:http://www.kararara.com/aihm/turkce/aihm10277.htm

SÜLEYMAN ÇİÇEK-TÜRKİYE DAVASI


İçtihat Metni

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

Süleyman ÇİÇEK-TÜRKİYE DAVASI

(Başvuru no:67124/01)

KABULEDİLEBİLİRLİK KARARININ ÖZET ÇEVİRİSİ

OLAYLAR

Başvuran Süleyman Çiçek 1955 doğumlu kürt kökenli Türk vatandaşı olup İstanbul'da ikamet etmektedir. Askerlik görevini yapan oğlunu kaybeden başvuran, AİHM önünde İstanbul Barosu avukatlarından Z. Polat tarafından temsil edilmektedir.

A. Davanın Koşulları

Davanın koşulları başvuran tarafından açıklandığı haliyle aşağıdaki gibi özetlenebilir.

Hollanda makamlarınca siyasi sığınma talebi reddedilen başvuranın oğlu Savaş Çiçek, 1999 yılı Nisan ayında sınırdışı edilmiştir.

Savaş Çiçek, İstanbul havaalanına indiğinde havaalanı ve gümrük polisleri tarafından gözaltına alınmış ve dört gün gözaltında tutulmuştur. Askerlik görevini yapmadığı anlaşılan başvuran Etimesgut'a (Ankara) gönderilmiştir. Burada acemiliğini tamamlamış ve 1999 yılının Haziran ayında Sarıkamış'ta (Kars) bulunan Zırhlı Birlikler Alayı'na gönderilmiştir.

4 Ağustos 1999 tarihinde Savaş Çiçek nöbet tutarken silah ateşi sonucu hayatını kaybetmiştir.

5 Ağustos 1999 tarihinde başvuran Üsküdar Kısıklı Polis Karakolu'na çağrılmış ve kendisine oğlunun intihar ettiği bildirilmiştir.

Başvuran polis karakolundan çıktıktan sonra Birliğin Komutanı olduğunu söyleyen bir kişi kendisini cep telefonundan arayarak, oğlunun otopsi için Erzurum Askeri Hastanesi'ne nakledileceğini ve sonuçları buradan alabileceğini belirtmiştir.

Erzurum'a gelen başvuran, oğlunun naaşını teslim almış fakat otopsiye ilişkin hiç bir belge elde edememiştir. Erzurum ve Sarıkamış Askeri Savcılıkları tarafından başvurana, oğlunun intihar nedeninin ya ailevi nedenlere ya da yurt dışında uzun süre bulunmuş olmasına bağlı olduğu söylenmiştir. Bu gerekçelere itiraz eden başvurana yargıya başvurması tavsiye edilmiştir. Başvuranın oğluna ait telefon rehberinin son derece bilinçli bir şekilde yırtıldığı tespit etmiştir..

Savaş Çiçek'in silah ateşi sonucu öldüğünü haber alan Hollanda Hükümeti, Türk makamlarından, bu ölüm olayının ardından başlatılan adli işlemler hakkında kendilerine bilgi verilmesini talep etmiştir.

28 Ocak 2000 tarihinde Selimiye Askeri Savcısı, sözkonusu ölüm olayı konusunda açılan hazırlık soruşturması kapsamında, oğlunun cesedinden doku örnekleri alınacağını bildirmeK için başvuranı makamına çağırmıştır.

17 Şubat 2000 tarihinde, mezar açılarak maktulün baş ve boynundan örnek parçalar alınmıştır.

21 Haziran 2000 tarihinde Askeri Savcılık, başvurana, yerel makamlar tarafından yürütülen soruşturmanın ayrıntılı bir açıklamasını göndermiş ve Hollanda makamlarının oğlunun ölümü hakkında bilgi talep ettiğini de belirtmiştir.

15 Aralık 2001 tarihinde Sarıkamış Askeri Savcılığı takipsizlik kararı vermiştir. Savcılığın gerekçesine göre, 4 Ağustos 1999 tarihinde başvuranın oğlu ve A.T. adlı bir asker, saat 22'den 24 arasında silahlı nöbet tutmaktadırlar. Savaş Çiçek, şarjöründe yirmi adet merminin bulunduğu 350557 seri numaralı G-3 tipi tüfek taşımaktadır. 4 Ağustos 1999 tarihinde saat 23:10'da bir silah sesi duyulmuş, A.T. bu yöne doğru giderek "Savaş" diye bağırmış ve asker arkadaşını iki tank arasında yatarken görmüştür. Savaş Çiçek'in başının sağ tarafında büyük bir delik açılmıştır ve kanamaktadır. A.T.'nin yardım çağırması üzerine nöbet tutan askerler ve bir subay olay yerine gelmiştir. Savaş Çiçek Sarıkamış Askeri Hastanesi'ne nakledilmiş ve burada öldüğü tespit edilmiştir. 5 Ağustos 1999 tarihinde saat 00:20'de Askeri Savcı olay yerine gelmiş ve üzerinde kan ve deri izleri bulunan maktule ait silahı almıştır. Silahın şarjöründe 19 adet mermi bulunmuştur. Kullanılan silah ve şarjör ile A.T.'ye ait silah da alınmıştır. Ertesi gün Savcılık tarafından olay yerinden yaklaşık 10 metre ötede bir mermi kovanı bulunmuştur.

Takipsizlik kararında, A.T.'nin silahının incelenmesi sonucunda hazırlanan rapora göre bu silahın kullanılmadığının saptandığı belirtilmiştir. Erzurum Emniyet Müdürlüğü Kriminal Laboratuar Şubesi tarafından yapılan maktulun silahının balistik incelemesi sonucunda, silahın işleyişinde herhangi bir mekanik arıza bulunmadığı, olay yerinde bulunan mermi kovanının maktule ait 350557 seri numaralı tüfekten gelmediği ve bu kovanın büyük ihtimalle cesedin bulunduğu yere yakın olan atış poligonundan geldiği belirtilmiştir. Raporda ayrıca maktulün çömelmiş veya oturur konumdayken başına hedef alıp silahını sabit bir yere dayamadan kullanabildiği belirtilmiştir.

5 Ağustos 1999 tarihinde, Erzurum Atatürk Üniversitesi Adli Tıp Merkezi Müdürlüğü tarafından cesede otopsi yapılmıştır. Adli tıp doktoru, kurşunun girişine bağlı olarak sağ kulağın 2 cm yukarısında ve sağ kaşın 2 cm gerisinde yıldız biçiminde bir yara ve kurşunun çıkış noktasında tüm sol yanı kaplayan 10x7 cm boyutunda bir yara tespit etmiştir. Kurşun, aşağıdan yukarıya ve önden arkaya doğru bir yön izlemiştir. Adli tıp doktoru ayrıca, maktulün sol elinde "harita" kelimesinin yazılı olduğunu ve bunun dışında hiçbir darbe veya şiddet izine rastlanmadığını belirtmiştir.

Askeri Savcılık 5 Ağustos 2000 tarihinde, Savaş Çiçek'in öldüğünü tespit eden bir tutanak düzenlemiştir. Söz konusu tutanakta, sağ şakakta 7-8 cm boyunda ve yıldız şeklinde kurşun giriş izi, kurşunun çıkış yerine bağlı olarak ise sol tarafta 10-12 cm büyüklüğünde bir delik tespit edildiği, yani kurşunun soldan girip sağdan çıktığının anlaşıldığı belirtilmiştir. Ölüm, kurşunun neden olduğu yaradan kaynaklanan solunum ve dolaşım yetersizliği sonucu gerçekleşmiştir.

18 Ağustos 2000 tarihinde, otopsi sırasında cesetten alınan doku örnekleri İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından incelemeye tabi tutulmuştur. 13 Aralık 2000 tarihinde Askeri Savcılığa bildirilen rapor Erzurum Üniversitesi hastanesinde daha önceden düzenlen raporu teyit eder niteliktedir. Sözkonusu rapora göre mermi başa çok yakın bir mesafeden atılmıştır. Açılan yara, ateş açma mesafesi, silahın özelliği dikkate alındığında silahın büyük olasılıkla maktulun kendisi tarafından ateşlendiği belirtilmiştir.

Askeri Savcı tarafından ifadesi alınan A.T., olay esnasında kendisi ve maktul dışında kimsenin bulunmadığını, ateş edilmeden hemen önce Savaş Çiçek'i çömelmiş durumda ve başında miğferi yokken gördüğünü belirtmiştir.

Başvuranın avukatı takipsizlik kararına itiraz etmiş ve başvuranın oğlunun ölümüne neden olan mermiye ait boş kovanın olay yerinde bulunamadığını belirterek, doku örneklerinin tekrar incelenmesi talebinde bulunmuştur.

1 Şubat 2001 tarihinde Ağrı Askeri Mahkemesi itiraz edilen takipsizlik kararını onamıştır.

Kararın gerekçesinde, yürütülen çalışmalara rağmen boş mermi kovanının bulunamadığı belirtilerek, Erzurum Emniyet Müdürlüğü Kriminal Laboratuar Şubesi tarafından hazırlanan rapora yer verilmiştir. Mahkeme ardından, tanık ifadesi ve olay yeri tutanağı ile bilirkişi, otopsi ve Adli Tıp raporları incelendiğinde, olaya üçüncü bir kişinin karışmadığının anlaşıldığını belirtmiştir.

ŞİKAYETLER

Başvuran AİHS'nin 2. maddesine atıfta bulunarak, oğlunun, Devletin sorumluluğu altındayken ateşli silahla yaralanarak öldüğünü iddia etmektedir. Başvuran, oğlunu intihara sürükleyebilecek hiçbir psikolojik probleminin olmadığını ileri sürmektedir.

Başvuran AİHS'nin 13. maddesine gönderme yaparak, 2. madde kapsamındaki şikayetlerini dile getirebileceği etkili hukuk yollarının bulunmadığını iddia etmektedir. Başvurana göre böyle bir durumunda, ölümün kaza sonucu mu meydana geldiği yoksa cinayet mi olduğunu belirlemek ve gerektiğinde failleri bulmak üzere etkili bir soruşturma yürütmek Devletin görevidir. Başvuran, yürütülen soruşturmanın etkili olmayışından ve soruşturmayı yürütmekle görevli mercilerin, kendisini ön soruşturmada ulaşılan sonuçlar hakkında bilgilendirmeksizin ölümü alelacele intihar olarak nitelendirdiklerinden ve bu şikayetleri dile getirebileceği yetkili bir merciinin bulunmayışından yakınmaktadır.

HUKUK AÇISINDAN

Başvuran AİHS'nin 2. ve 13. maddelerinin ihlal edildiğinden şikayetçi olmaktadır.

AİHM, AİHS'nin 2. maddesinin yaşam hakkını güvence altına aldığını ve aynı maddenin ikinci fıkrasının, yaşam hakkından yoksun bırakılmayı haklı kılabilecek koşulları eksiksiz bir şekilde ortaya koyduğunu hatırlatır (Bkz., mutatis mutandis, McCann ve Diğerleri-Birleşik Krallık, 27 Eylül 1995 tarihli karar, A serisi no: 324, s. 45, § 147). AİHM, AİHS'nin 2. maddesinde şart koşulan yaşam hakkının korunması yükümlülüğünün, 1. madde ile Devletlere yüklenen "kendi yetki alanları içinde bulunan herkese bu Sözleşme[de] .... tanımlanan hak ve özgürlükleri tanı[maları]" yükümlülüğü ile birlikte, zora başvurmanın bir kişinin ölümüne neden olması halinde etkili bir soruşturma yürütülmesini öngördüğünü ve bunu zorunlu kıldığını hatırlatır (Bkz., diğerleri arasında, Oğur-Türkiye [GC], no: 21594/93, § 88, CEDH

1999-III). Bu yükümlülük, yalnızca ölüme bir devlet görevlisinin neden olduğu durumlar için geçerli değildir. Yetkili mercilerin ölümden haberdar olmaları bile, yalnız bu nedenle, AİHS'nin 2. maddesinden kaynaklanan, ölümün hangi koşullarda meydana geldiğine ilişkin etkili bir soruşturma yürütme yükümlülüğü doğurur (Bkz., mutatis mutandis, McCann ve diğerleri- Birleşik Krallık, adıgeçen karar, § 161, Kaya- Türkiye, 19 Şubat 1998 tarihli karar,
Derleme Kararlar ve Hükümler 1998-I, § 87, Ergi- Türkiye, 28 Temmuz 1998 tarihli karar, Derleme 1998-IV, s. 1778, § 82, Tanrıkulu-Türkiye [GC], no: 23763/94, § 203, CEDH 1999- IV ve Kaymaz-Türkiye, no: 37053/97, 16 Mart 2000).

AİHM yerleşmiş içtihatına dayanarak, AİHS'nin 19. maddesinine uygun olarak, görevinin, taraf ülkelerin Sözleşme'den kaynaklanan yükümlülüklerine uyup uymadıklarını denetlemek olduğunu tekrarlar. (Bkz., mutatis mutandis, Kıbrıs-Türkiye [GC], no: 25781/94, § 78, CEDH 2001-IV). Özellikle, AİHM, bir yargı mercii tarafından olaya ya da hukuka ilişkin yapılan hatalara bakmak, şayet bu hatalar AİHS tarafından güvence altına alınan hak ve özgürlükleri ihlal etmiyorsa, AİHS'nin yetkisinde değildir (Bkz., Schenk-İsviçre, 12 Temmuz 1988 tarihli karar, A serisi no: 40, s. 29, §§ 45-49).

AİHM, öncelikle önüne gelen dosyada yer alan belgeler ışığında, Savaş Çiçek'in ölümünden, AİHS'nin 2. maddesine göre Savunmacı Devlet'in sorumlu tutulamayacağı sonucuna vardığının altını çizer. Başvuran, oğlunun, askerlik görevi sırasında nöbet tutarken kendisine verilen silah tarafından açılan yara sonucu ölmesi nedeniyle, sorumluluğu her şeyden önce Devlet'e yüklemektedir. Başvuran, oğlunu intihar etmeye sürükleyebilecek hiçbir psikolojik sorununun olmadığını ileri sürmektedir. AİHM başvuranın bu görüşüne katılmakta olup, dosyadaki belgelerden, oğlunun akıl hastası olduğu ya da kendisi için intihar riski arz eden bir rahatsızlığının bulunduğu yönünde bir sonuç çıkmadığını kaydeder. Başvuranın oğlu öldürülme tehdidi altında yaşıyormuş gibi de görünememektedir (Bkz., Osman-Birleşik Krallık, 28 Ekim 1998 tarihli karar, Derleme 1998-VIII, s. 3159, § 115). Dolayısıyla daha sıkı ya da özel bir gözetim ihtiyacı hasıl olmamıştır (Bkz., Kenan-Birleşik Krallık, no: 27229/95, §§ 97-98, CEDH 2001-III).

AİHM, oğlu vatani görevini yerine getirirken ölmüş olduğu için, başvuranın, Devletin sorumluluğu sorusunu gündeme getirdiğini gözlemlemektedir. Buna ilişkin olarak, AİHM, AİHS'nin 2. maddesinde öngörülen yaşam hakkının korunması usulünün, Devletlere, bir kimsenin ölümüne bağlı bir davanın özel koşullarını, bu durumda başvuranın oğlunun öldüğü koşulları, tespit etmek üzere bağımsız ve kamuya açık bir soruşturma yürütme yükümlülüğü getirdiğini hatırlatır (Bkz., mutatis mutandis, Salman-Türkiye [GC], no: 21986/93, § 99).

AİHM 4 Ağustos 1999 tarihinde saat 23:10'da meydana gelen ölüm olayından ardından 1 saat geçmeden Askeri Savcı'nın olay yerine geldiğini tespit etmiştir. Soruşturma başlatılmış, maktulle birlikte nöbet tutan A.T. isimli asker dinlenmiş ve ifadesi alınmıştır. A.T., nöbette kendisi ve Savaş Çiçek'in yalnız olduklarını, ateş edilmeden hemen önce Savaş Çiçek'içömelmiş durumda ve başında miğferi yokken gördüğünü ve uyuyup kalmaması için ayağa kalkması gerektiğini söylediğini belirtmiştir. Her iki askerin de silahı emanete alınmıştır.
A.T.'nin silahının balistik incelemesi bu silahın kullanılmadığını gösterirken, Erzurum Emniyet Müdürlüğü Kriminal Laboratuar Şubesi maktule ait silahın herhangi bir mekanik arızası bulunmadığını ve bunu normal bir şekilde kullandığını belirtmiştir. Raporda ayrıca maktulün çömelmiş veya oturur konumdayken başına hedef alıp silahını sabit bir yere dayamadan kullanabildiği belirtilmiştir. 5 Ağustos 1999 tarihinde Erzurum Üniversitesi
Hastanesi tarafından gerçekleştirilen otopsiye göre ölüm nedeni, kurşun yarasının neden olduğu solunum ve dolaşım yetersizliğidir. 17 Şubat 2000 tarihinde ceset mezardan çıkarılmış ve doku örnekleri alınmıştır. Yapılan inceleme sonucunda, merminin, silah neredeyse başa değecek biçimde ya da başa çok yakın bir mesafeden atıldığı ve bunu büyük olasılıkla maktulün kendisinin ateşlediği saptanmıştır. Sözkonusu rapor, açılan yaranın niteliği, ateş açma mesafesi ve silahın özelliği dikkate alınarak hazırlanmıştır. Tüm bu unsurlar ışığında, önce Sarıkamış Askeri Savcısı ardından Ağrı Askeri Mahkemesi başvuranın oğlunun intihar etmiş olduğu sonucuna varmışlardır. Boş mermi kovanı olay yerinde bulunmamış olsa bile, öncelikle 15 Aralık 2001 tarihli takipsizlik kararı olmak üzere, AİHM'ye sunulan dosyada yer
alan unsurlardan, nöbet için maktule silah verildiğinde şarjöründe başta yirmi mermi bulunduğu, olaydan sonra ise şarjörde ondokuz mermi kaldığı anlaşılmaktadır.

Daha sonra AİHM, 5 Ağustos 1999 tarihinde Kısıklı Polis Karakolu tarafından başvurana oğlunun ölüm haberi verildiğini ve defnedilmesi için cesedi alabileceğinin bildirildiğini ortaya koymaktadır. 28 Ocak 2000 tarihinde yetkili Savcılık tarafından başvurana soruşturmanın durumu hakkında bilgi verilmiş, 21 Haziran 2000 tarihinde ise ulusal merciler tarafından yürütülen soruşturmanın ayrıntıları kendisine iletilmiştir.

Dava dosyasında yer alan unsurlardan, Savaş Çiçek'in ölümü hakkında 15 Aralık 2001 tarihinde Sarıkamış Askeri Savcılığı tarafından verilen takipsizlik kararına karşı başvuranın avukatının Ağrı Askeri Mahkemesi'ne itiraz başvurusunda bulunduğu anlaşılmaktadır.

Dolayısıyla AİHM, başvuranın ulusal merciler önünde şikayetini dile getirebildiğini ve uygun başvuru yollarını kullanabildiğini tespit etmiştir. Başvuran bu şekilde, gerekli gördüğü görüşlerini ve savunma araçlarını bu yargı merciine sunma olanağına sahipti. Dosyada yer alan unsurların incelenmesinden sonra Askeri Mahkeme, maktulün intihar ettiğini ve olaya
üçüncü bir kişinin karışmadığını yineleyerek, itiraz edilen takipsizlik kararını onamıştır.

Böylelikle ulusal mahkemeler, davaya ilişkin koşulların bütününü dikkate alarak dosyadaki delil unsurlarının, tamamen güvenilir ve doğru olduğuna kanaat getirmiştir. AİHM, gerek takipsizlik kararını veren Sarıkamış Askeri Savcılığı'nın gerekse Ağrı Askeri Mahkemesi'nin, verdikleri kararların gerekçelerini, ulusal mercilerce yürütülen hazırlık soruşturmasının sonucunda elde edilen delil unsurlarına dayandırdıklarını ortaya koymaktadır.

AİHM'ye göre, başvuranın iddialarının aksine, davaya ilişkin olayların tatmin edici bir şekilde incelenmediğine ve ne yetkili Askeri Savcılık tarafından yürütülen hazırlık soruşturmasından ne de Ağrı Askeri Mahkemesi'ne yapılan itiraz başvurusundan şüpheye düşülebileceğine inandıracak hiçbir unsur bulunmamaktadır. Sonuç olarak AİHM başvurunun bu kısmının, Devletin pozitif yükümlülüğüne, özellikle de AİHS'nin 2. maddesinden doğan usulü zorunluluklara ilişkin Devletten kaynaklanan hiçbir kusur ortaya koymadığına kanaat getirmiştir.

Sonuç olarak AİHM, başvurunun bu kısmının, AİHS'nin 35 §§ 3 ve 4 maddeleri uyarıncaaçıkça dayanaktan yoksun olduğu için reddedilmesi gerektiğine karar vermiştir.

AİHM, AİHS'nin 2. maddesi ile ilgili olarak ulaştığı sonuç ve tespitleri dikkate alarak ve dava dosyasında yer alan unsurlar ışığında, davaya ait olayların, AİHS'nin 13. maddesi açısından ayrı bir inceleme yapılmasını gerektirmediği kanaatine varmıştır.

Sonuç olarak AİHM, başvurunun bu kısmının da, AİHS'nin 35 §§ 3 ve 4 maddeleri uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olduğu için reddedilmesi gerektiğine karar vermiştir.

Bu gerekçelere dayalı olarak AİHM, oybirliğiyle, Başvuruyu kabuledilemez bulmuştur.

Site Haritası
Site Yöneticisi


Avukat Orhan ÇELEN


Korkut Reis Mah. İlkiz Sok.
Fatih Apt. No: 20/14

06430 Sıhhıye-ANKARA
TÜRKİYE           
TEL: 0 542 427 44 72
         0 312 229 97 57

Jandarma subayı iken ANKARA Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi ve 1983 yılında sınıf değiştirerek askeri hakimliğe geçti. Askeri savcı, askeri hakim, adli müşavir yrd., disiplin sb.lığı, şb. md.lüğü gibi çeşitli görevlerde bulundu. (E.) Hakim Alb. Orhan ÇELEN; Şubat 1999’da kendi isteğiyle KKK.lığından emekliye ayrıldı. Halen ANKARA Barona kayıtlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır.
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam139
Toplam Ziyaret1376251
Saat
Hava Durumu
Sitemize destek verin
Resimli özlü sözler

Üyelik Girişi