sayfa içeriği
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri hukuku ile ilgili konularda bilgi sunumu
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri Hukuku ile ilgili hususlarda bilgi sunumu
BÖLÜMLER

Calas Davası

CALAS davası,  

ALINTI:http://www.nuveforum.net/1186-terimler-sozlugu-c-c/171511-calas-davasi/

(1762-1765) dinsel bağnazlık yüzünden işlenmiş bir adli hata. Hatanın kurbanı protestan mezhebine bağlı f ransız tüccar Jean Calas (Lacabarede, Tarn, 1698 -Toulouse 1762) idi. 1761 'de Toulouse'da hint kumaşı ticareti yapan Calas, 29 yaşındaki büyük oğlu MarcAntoine'ı dükkânında asılmış buldu.

Ailesinin onurunu kurtarmak için bu intiharı gizledi. Dinsel bağnazlığın körüklediği bir iftira kampanyası, Calas'nın, katolikliği benimsememesi için oğlunu öldürdüğünü öne sürdü. Olay, Toulouse parlamentosu'na götürüldü. Tekerlek işkencesine mahkûm edilen Calas, 10 mart 1762'de idam edildi. Davayı duyan Voltaire işe karıştı: Calas'nın dul karısını ve çocuklarından ikisini Ferney'de konuk etti ve kamuoyunun ilgisini bu konuya çekmek için büyük bir kampanya başlattı: TraitĞ de la tolörance (Hoşgörü üstüne inceleme) [1763] adlı kitabını yazdı. Mme de Pompadour'a, Choiseul'e ve devlet büyüklerine çağrıda bulundu. 4 haziran 1764'te Kral konseyi, Toulouse parlamentosu'nun kararını bozdu ve Calas'nın itibarını iade etti (1765).

****************

KALAS DAVASI ve VOLTAİR

ALINTI: http://hasancercioglu.blogspot.com/

Fransa’nın Toulouse kentinde oturan Calas ailesi, kumaş ticaretiyle uğraşmaktadır. O gün dükkânlarının üstünde kendilerine ait dairede toplanmışlardı. Aynı gün Marc- Antoine’in arkadaşı Gaubert Lavaysee de Bordeauks’dan konuk olarak gelmiş aralarına katılır. Baba, birlikte bir yemek yemeyi önerir. Aile, babanın yemek yeme önerisini kabul eder. Onlar yemeğe gitmeye hazırlıklar yaparlarken, oğulları Marc-Antoine, dükkâna iner, ama bir daha geri dönmez. Onun, dönmekte geciktiğini merak eden Pierre ile Lavaysee de dükkâna inerler, Marc –Antoine’nin, açık bir kapının, iki kanadı arasında asıldığını görürler. Bir telaşla hemen ipi keserler, babayı çağırırlar ve hekime haber verirler. Ne var ki Marc Antoine’yi diriltmek olanak dışıdır. Yapılan tüm çabalar ve müdahaleler boşunadır. Ölüm nedenini saptama işi hekime kalmıştır.

Baba, korkunç bir yanlış yapar o sırada. Yürürlükteki bir kanuna göre, kendi canına kıyan bir kişi, bir kalbura konur ve bir beygire sürükletilir, halk ölünün üstüne taş ve çamur atar. Sonra da asılır ve tüm mallarına devletçe el konulur. Baba, bunu bildiği için, ölümün doğal ölüm olarak yazılması için yalvarır ve ailenin öteki üyeleri de çaresiz, buna boyun eğerler.

Bunlar olurken Pierre’nin çığlıkları ve hekimin gelişi, dükkânın önüne bir kalabalığın yığılmasına yol açar. O sırada bir görevli görünür; kendisine anlatılanları dinler, ölenin boynundaki ip izlerini görür ve Calas’ları Lavaysee ile Jeanne Vigniere’i alır, hapse atar. Her biri ayrı hücrelere konulur... Ertesi gün sırasıyla sorguya çekilirler. Hepsi ölümün doğal bir ölüm olduğundan vazgeçerler ve bir intiharın söz konusu olduğunu itiraf ederler. Zaptiye amiri, onların söylediklerine inanmak istemez. Protestan inancına sahip olan babanın, oğlunun Katolikliği kabul etmesini engellemek üzere Marc-Antoine’i öldürmekle suçlarlar. Bu suçlamayı halk ve Toulus Parlöman’nın birçok üyesi de paylaşır. Öç alma duygusu o an halkın zihnini karıştırmıştır.

Bir babanın din değiştirmesini önlemek için oğlunu öldürebileceği hiç kimsenin aklına gelmezdi. Calas ailesinin davası on iki yargıçlı Toulus mahkemesinde görüldü. Bu dava, dinsel bağnazlık yüzünden açılmış bir dava ve işlenmiş büyük bir adli hata olarak tarihe geçti. İftira kampanyası ile Calas’ın Katolikliği benimsememesi nedeniyle oğlunu öldürdüğü ileri sürüldü. Bütün kiliselerde arka arkaya üç pazar okunacak bir çağrı kaleme alındı. Ölenle ilgili bilgisi olanlar tanıklık etmeye çağrılır. Nitekim birçok kişi gelip tanıklık ederler. Bir berber ant içerek olay akşamı Calas’ların evinden “Ah! Tanrım, boğuyorlar beni, “diye bir ses işittiğini ifade eder. Başkaları da böyle çığlıklar duyduklarını ifade ederler. Mahkeme, 10 Kasım 1761 günü yapılan duruşma sonunda Jean Calas’ı, eşini ve oğulları Pierre’i, ölümden suçlu bulur ve idama mahkûm etti. Lavayssee kürek cezasına, Jean Vigniere de beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hizmetçi kız yanlarında çalıştığı Protestan ailenin suçsuz olduklarına dair yemin etti.

Mahkûmlar, Toulouse Parlömanı nezdinde temyiz ettiler kararı; o da, on üç üyeli bir juri tarafından görüldü. Ek olarak, altmış üç tanık dinlendi. Bütün tanıklar, dedikodulara dayanıyordu. Dava üç ay sürdü. Bu süre içinde, Calas ailesinin üyeleri ile Lavayssee, kişisel hücrelerinde kapalı kaldılar. Mahkeme babayı mahkûm etti yalnız. Hiç kimse altmış dört yaşındaki bir insanın, tek başına bir genci yere yıkıp boğabileceğini veya onu yalnız başına boynuna ip geçirip asabileceğini ne düşündü ne de açıkladı.

Mahkeme, Calas’tan işkence yoluyla itiraflar elde edebileceği umuyordu. Her zaman işkenceye tabi tutuldu. Calas, tekerlek işkencesine mahkûm edildi. Bu cezaya çarptırılan suçlu, sahne gibi yüksek bir platformda bir araba tekerleğine bağlandı, herkesin gözü önünde bir piyesin sahneye konulması gibi bir yandan tekerlekle sıkıldı, öte yandan da elinde bir demir çubuk bulunan cellât tarafından ölünceye kadar dövüldü. Kolları bacakları eklem yerlerinden çıkarıldı. İtirafta bulunmaya her çağrıldığında, oğlunun intihar ettiğini tekrarladı. Bir yarım saatlik aradan sonra, on beş kova su boca edildi boğazından aşağıya. O da suçsuz olduğunu haykırıp durdu. Yeniden bir on beş kova su daha yutturuldu. Bedeni normal büyüklüğünün iki misli kadar şişti. Ne var ki tüm bunlara rağmen baba direndi. İçirtilen suyu kusması emredildi. Sonra katedral önünde bir genel meydana götürüldü. Bir haça gerildi; bir cellât organlarından her birine, bir demir sapıyla vurarak ikiye ayırdı. Yaşlı adam, İsa’yi çağırdı imdada, suçsuzluğunu ilan etti. İki saatlik can çekişmeden sonra 10 Mart 1762 yılında boğazlandı, cesedi bir odun yığını üstüne atıldı ve yakıldı.
Voltaire, bu olaydan 22 Martta 1762 de haberdar oldu. 29 Mart 1762 de başka yazarlardan ve Avrupa’nın vicdanını harekete geçirmek üzere kalemleriyle kendisine yardımcı olmaları için yazdığı bir mektupta “ Haykırınız her yerde haykırılsın. Yalvarıyoruz size Calas’lar için ve bağnazlığa karşı, her yanda haykırınız!”dedi.

Daha sonra Calas’lar ailesi üzerinde, bir inceleme yaptı voltaire. İnceleme sonunda ailenin, çocuklarına karşı çok iyi davrandıklarını öğrendi. Bir gün bile çocuklarından birini dövmediklerini ve onlardan daha bağışlayıcı ve şefkatli bir ana- babanın olmadığına inandı. Daha sonra Calaslarda kalmış iki Cenevreli tacirle görüştü. Onlar da Voltair’le aynı düşüncedeydiler. Voltaire, dul kalan eşe bir mektup yazdı. O da öylesine belirgin bir içtenlikle açıklamada bulundu. Voltaire, iki yıl sonra Traite’de latolerance (Hoşgörü Üzerine İnceleme) (1763) adlı kitabını yazarak bir kampanya başlattı. Bir yıl sonra 1764’te, davanın yeniden görülmesini sağladı ve Calas’ı, kurulan büyük mahkeme önünde bizzat savundu. Suçlamaların asılsız olduğunu kanıtladı ve beraat ettirerek öldürülen Calas’ın onurunu tarih önünde iade ettirdi.
***
Voltaier’in sahip çıktığı ve tarihe mal olan diğer bir dava da Sirven ve eşinin davasıdır. “Sirven, Fransa’nın Toulus’un doğusunda Cartres denilen bir kasabada yaşamaktadır ve Protestan’dılar. Küçük kızı Elisabeth, 6 Mart 1760 günü kayboldu. Anayla baba kızlarını arayıp durdularsa da boşa çıktı gayretleri. Bir gün Cartres piskoposu, kendilerine şu bilgiyi verdi. Genç kız, Katolik olma arzusunu kendisine açıkladığı için, onu alıp bir manastıra yerleştirdiğini söyledi. XIV. Luis döneminde yayınlanmış bir kanuna göre, yedi yaşını geçmiş bir çocuk Katolikliğe geçme isteğinde bulunduğunda, yetkili Katolik makamlara, gerekiyorsa zorla çocuğu anasının babasının elinden alma hakkını veriyordu. Elisabeth Manastırda sanrılara tutuldu. Meleklerle konuşuyor, giysilerini parçalıyor ve kamçılanması için yalvarıyordu. Rahibeler rahatsız olup piskoposa bildirdiler durumu. Piskopos da kızın anasına babasına geri verilmesini emretti. Elisabeth aileye teslim edildikten sonra, Aralık ayı içinde bir gece odasından çıktı ve geri dönmedi bir daha. 3 Ocak günü, cesedi bir kuyunun dibinde bulundu. Kasabada oturanlar Sirven’leri cinayetle suçlama eğiliminde değillerdi. Yerel Mahkeme önüne çağrılan kırk beş tanığın hepsi de genç kızın kendi canına kıymış ya da kaza sonucu kuyuya düşmüş olabileceğini söylediler. Oysa Toulouse genel savcısı, diğer bir savcıya buyruk vererek Sirven’i cinayet sanıklığıyla kovuşturmasını istedi. Ne var ki, Sirven’in bu işte parmağının olması olası değildi. Çünkü Elisabeth’in kaybolduğu gece, baba kentin dışındaydı. Karısı yaşlı ve cılızdı. Kızlardan birisiyse gebeydi. Bu kadınların, Elisabeth’i çığlığını duymadan, götürüp kuyuya itmeleri pek olası değildi. Buna rağmen Toulous Genel Savcısı, 20 Ocak günü Sirven’in tutuklanmasını emretti.

Sirven, Toulouse Mahkemesi, kuşkulu bir tanığın ifadelerine dayanarak Jean Calas’ı mahküm ettiğini öğrenmişti. Tutuklanıp yargılanırsa, kendi davası da Jean Calas davası gibi Toulouse Parlömanın önüne getirilecekti. Bu mahkemelere zerre kadar güveni olmayan Sirven, kışta kıyamette, karısıyla kızlarını yanına alarak onca yolu tepip dağları aşarak Cenevreye ulaştı. Ancak Mallarına mülklerine el konulmuştu. Voltaire, bu durumdan dolayı saldırıya geçti. Sirvenler yararına bir kampanya başlattı. Bu dava 1771 yılına dek sürdü. Toulous Parlömanı, ilk mahkemenin verdiği kararı bozdu. Sirven’lerin suçsuzluğunu açıklayıp mal varlıklarını geri verdi.
Voltaire Fıransız adalet sistemini suçlayarak, şöyle seslendi;

“Düşününüz, dedi, bir aileyi ölüme mahkûm etmek için sadece iki saat gerekti; suçsuzluklarına karar vermek içinse dokuz yıl”


Kaynak;
Server Tanilli, Voltaire ve Aydınlanma;

 

Site Haritası
Site Yöneticisi


Orhan ÇELEN


TEL: 0 542 427 44 72
     

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam259
Toplam Ziyaret1443762
Saat
Hava Durumu
Sitemize destek verin
Resimli özlü sözler

Üyelik Girişi
HABER BAŞLIKLARI