sayfa içeriği
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri hukuku ile ilgili konularda bilgi sunumu
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri Hukuku ile ilgili hususlarda bilgi sunumu
BÖLÜMLER

Kanuni Sultan Süleyman

 I. Süleyman veya Kanuni Sultan Süleyman 

(Osmanlı Türkçesi: سليمان اول, Süleyman-ı evvel) (d. 6 Kasım 1494 ya da 1495, Trabzon – ö. 7 Eylül 1566,Zigetvar), onuncu Osmanlı padişahı ve 89. İslam halifesidir. Divan edebiyatı'nda Muhibbi ve birçok Batı ülkesinde Muhteşem Süleyman olarak da bilinir. Ayrıca 10. Osmanlı sultanı olması sebebiyle On numarayı tamamlayan manasına gelen Saibü'l Aşereri'l Kamilet de denmiştir.

1520 yılında, I. Selim'in ardından tahta çıktı. 1521'de Belgrad, 1522'de Rodos, 1526'da Mohaç, 1534'de Bağdat ve Tebriz, 1538'de Boğdan'ın tamamı ve Preveze, 1541'de Macaristan'ın tamamı, 1543'de Estergon, 1551'de Trablusgarp, 1553'de Safevi topraklarının bir kısmı, 1566'da Zigetvar I. Süleyman tarafından fethedildi. I. Selim'den 6.557.000 km2 olarak devraldığı Osmanlı İmparatorluğu'nu, kırk altı yılda 14.893.000 km2'ye ulaştırdı (Avrupa'da 1.998.000 km2, Asya'da 4.169.000 km2, Afrika'da da 8.726.000 km2 olmak üzere). Zigetvar fethedilmeden 1 gün önce, 6 Eylül 1566 tarihinde hayatını kaybetti.

45 yıl 3 ay 7 gün padişahlık yaptı. Saltanatının 2745 gününü (7,5 sene) at sırtında seferlerde geçirdi. 13 büyük seferinde at üzerinde yaklaşık 43.000 kilometre kadar mesafe katetti. 21 eyalet ve 250 sancaktan oluşan Osmanlı Devleti çok geniş sınırlara ulaştı.

Çocukluk ve gençlik yılları

I. Süleyman, günümüzde Türkiye'nin Trabzon şehrinde, 6 Kasım 1494 tarihinde doğdu. Babası I. Selim (Yavuz), annesi ise Ayşe Hafsa Sultan idi. Yedi yaşında bilim,tarih, edebiyat, din ve askeri eğitim almak için İstanbul'da yer alan Topkapı Sarayı'ndaki Enderun'a gönderildi. Din dersi dışında Karakızoğlu Hayrüddin Efendi'den tarih, edebiyat ve fen dersi aldı. Özel mesleği kuyumculuktu. Genç yaşlarda Pargalı İbrahim ile yakın bir arkadaşlık kurdu.

Süleyman, Şebinkarahisar ve Bolu Sancakbeyi olarak atanmak istendi. Fakat Amasya Sancakbeyi olan amcası Şehzade Ahmet bu olaydan hoşnutsuzluk duydu. Bu sebepten 1509'da, Kırım'da bulunan Kefe Valiliği'ne atandı.1512'de babası I. Selim'in tahta çıkmasıyla Manisa Valiliği'ne atandı. Babası I. Selim'in 1520'de ölümü üzerine Manisa'dan İstanbul'a geldi ve tahta çıktı (30 Eylül 1520). Sultan Süleyman'ın erken bir tanımlaması Venedik elçisi Bartelemeo Contari'nin gelişinden birkaç hafta sonra elde ediliyordu. Contari;

"O yirmi beş yaşında, uzun fakat sırım gibi ve kibar görünüşlü. Boynu ince çok uzun, yüzü ince, burnu kartal gagası gibi kıvrık. Gölge gibi bıyık ve küçük sakalı var. Bunlara rağmen hoş çehreli. Derisi solgunluğa meyilli. Çalışmaya düşkün, bilgili, mahir bir efendi olacağı söylenir. Bütün insanlar onun hükümdarlığında iyilik umut ediyor."

diye ifade etmektedir. Babasına büyük bir cenaze töreni düzenledi ve Sultan Selim Camii'ni yaptırdı.Yeni padişah Silahdarlara 1000 akçe başiş verdi gündeliklere 5 akçe zam yaptı. Bütün kimsesizlere 4 akçe dağıttı. Yeniçerilere 3000 akçe bahşiş verildi. Bir çok para daha verildi. Her padişah tahta çıktığında cülus bahşişi verirdi. Bu uygulama 18. yüzyıla kadar sürdü.Süleyman, ceza vermekten de geri durmadı. Kaptan-ı Derya Cafer Bey ve birkaç silahdar halka zulmettiği gerekçesiyle idam edildi.Bu yaptıkları onun "Kanuni" unvanını almasında önemli rol oynadı.

Seferler ve Olaylar 

Dönemin Siyasi ve Askerî Durumu

I. Süleyman tahta geçtiğinde Avrupa’da Habsburg ailesinden gelen Şarlken (Karl V, Carlos I, Charles-Quint olarak da bilinir) Kastilya, Aragon, Napoli ve Sicilya krallıklarını şahsında birleştirmiş ve Kutsal Roma İmparatoru olarak seçilmişti. Avrupa’daki en güçlü kral idi. Avusturya’da kardeşi Arşidük I.Ferdinand bulunmaktaydı. Macaristan kralı ise Şarlken’in kız kardeşi ile evli II.Layoş’tu. Avrupa’da Habsburg ailesine karşı rakip olacak sadece Fransa kralı I.Fransuva vardı. I.Fransuva Kutsal Roma İmparatorluğu seçiminde Şarlken’e karşı kaybedince Şarlken ile savaşmış ve esir düşmüştü. İngiltere ve Rusya ise siyasi anlamda yeterince etkili değillerdi. Doğu’da ise Safevi Devleti bulunuyordu. Safevi hükümdarı ise Uzun Hasan’ın soyundan gelen ve Çaldıran’da Yavuz Sultan Selim’e yenilen Şah İsmail’di. Ancak 1524’te yerine oğlu Şah Tahmasb geçti.

Akdeniz’de genellikle Deniz Ticareti Venedik ve Cenevizliler tarafından yapılıyordu. Bu devletler ticari anlamda tüm ülkeler ile ikili diyaloglarını sürdürmekteydi. Osmanlı Devleti açısından İpek ve Baharat yollarının önemi büyük olduğundan bu yolların açık olması ve etkinliklerinin devam ettirilmesi gerekmekteydi. Almanya’da 1517’den itibaren Martin Luther tarafından Papa’lığa karşı bildiriler yayımlanmaya başladı. Papalık tarafından aforoz edilen Martin Luther, Şarlken tarafından da baskı altına alındı. Protestanlık Almanya’da hızla yayılırken Şarlken, Türklerin seferlerinden dolayı Martin Luther ile uğraşamamıştır. Dolayısı ile Protestanlığın varlığını bir şeklide Kanuni’ye borçlu olduğu söylenebilir.

Canberdi Gazali İsyanı 


I. Süleyman'ın padişahlığı sırasındaki ilk isyan I. Selim zamanında Şam Beylerbeyi olan Melik Eşref ünvanıyla hükümdarlığını ilan eden şam Valisi Canberdi Gazali tarafından çıkarılmıştır. Vali "Bu oğlancığa padişahlık nasıl olurmuş göstereceğim, babasından kalan hesabı ödeteceğim." diyordu. Memlük Devletini yeniden kurmak için isyan çıkaran Canberdi Gazali, Mısır Valisi Hayrbay'dan (ö.1522) yardım istedi. Vali yardım gönderemedi.1521 yılında yapılan Mastaba Savaşı sonrası yakalanarak idam edildi.

Belgrad'ın fethi 


Sultan Süleyman padişah olduğunda Macarlar onu tebrik etmemişti. Macaristan'a Behram Çavuş adlı askeri, II. Layoş'a gönderdi. Ama öldürülmesi üzerine ilk seferini Belgrad'a yaptı. Sultan, Belgrad Seferi'nin ilan ederken söyle demiştir;

Bu, harp demektir! Biz hakareti sineye çekecek kudretsizlerden, tabansızlardan değiliz. Tez zafer hazırlıkları tamamlansın. Belgrad Kapısı'nı kırmaya andımız vardır.[3]

İlk önce Ahmed Paşa, 7 Temmuz'da Sabacz (Böğürdelen)i zapt etti. Böylece sultan ilk fethini gerçekleştirmiş oluyordu. Bu sırada Belgrad'ın kuşatılması ile uğrasan Piri Mehmet Paşa ise buranın karsışındaki Zemun Kalesi'ni ele geçirmişti. Bu esnada Ahmed Paşa'nın tesiriyle Belgrad muhasarasının kaldırılıp Budin üzerine yürünmesi kararını alan Sultan Süleyman, daha sonra bu karardan vazgeçerek 1 Ağustos'ta Zemun civarında otağ kurup, kuşatmanın bir an evvel sonuçlandırılması emrini verir. Belgrad seferi esnasında Osmanlı ordusunda ilk kez filler de bulunuyordu ki, Lütfi Paşa bunların iki tane olduğunu belirtir.Ardından Belgrad'ı kuşattı. 1521 yılında Osmanlı Donanması Tuna nehri'den, Sultan Süleyman da büyük bir orduyla Belgrad'ı kuşattı. Kale komutanı Osmanlı karşısında dayanamayacağını anlayınca şehri teslim etmek zorunda kaldı. Böylece Osmanlı, Avrupa'ya yapılacak yeni seferler için burayı üs olarak kullanmaya başladı. Belgrad Muhafızlığına Bali Paşa getirildi. Bu sefer sonunda İstanbul'a getirilen bazı Belgradlılar, Belgrad ormanı ve çevresindeki köylere yerleştirilmişlerdir. Belgrad, bundan sonraki yıllarda Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya açılan en büyük kapısı oldu. Bu sebeple Belgrad'a "Darü'l-cihad" denildi. Sultan Süleyman, Belgrad'dan İstanbul'a dönerken 19 Ekim'de iki yasındaki oğlu Murad'ın, gelişinden iki gün önce de bir kızının ölüm haberini almıştı. İstanbul'a girdikten on gün sonra da dokuz yasındaki oğlu Mahmud çiçek hastalığından öldü (29 Ekim). Vezirler, Pâdişah'ın çocuklarının cenazelerine yaya olarak refakat ettiler. Bunlar, Yavuz Sultan Selim türbesinin yanına defnedildiler.

Rodos'un fethi 


I. Süleyman padişah olduğunda bazı devlet adamları yaşı küçük olduğundan Devlet-i Aliyye'yi idare edemeyeceğini düşünüyorlardı. Kanuni, otoritesini sağlamak için ilk olarak Rodos'u almak istiyordu. Ancak Macarlarla yaşanan olaylar sonucu ilk seferini Belgrad'a yaptı. Rodos Kalesi, II. Mehmet zamanında kuşatılmış, lakin alınamamıştı. Süleyman'dan önce selefi I. Selim, Haliç Tersanesi'nde büyük bir donanma kurmaya çalışmıştı. Sultan Selim Veziriazam Piri Mehmet Paşa'ya "Neden Rodos'u fethetmek istemiyorsunuz?" deyince Selim;

Garplı (Batılı) devletler donanma kuvveti ile Avrupa'ya hakim olmuşlar. Ben senin donanmaya pek önem verdiğini görmedim. Bu zaaf senin gevşek olmandan ve benim de sana yumuşak olmamdan kaynaklanıyor. Mademki savaşı garba çevirmek istiyorsun, ben de az zamanda senden müthiş bir donanma isterim.

Başka bir zamanda da Selim;

Ben cihangirliğe alışmış bir padişahım. Siz beni bir kale fethine götürmek istersiniz. Kale almanın birinci şartı baruttur. Kaç aylık barutunuz var? Ceddim (Fatih) zamanındaki utanç unutulmamış iken onu iki kat mı yapmak istersiniz? Bizzat gitmemi düşünüyorsunuz. Gidip de eli boş dönecek olursam hiçbiriniz sağ kalmaz. Rodos'un zaptına dört aylık barut yetişir mi? Siz Rodos'u dört değil altı ayda dahi alamazsınız. Belki 8 veya 9 ayda alınabilir. Bize sefer yok, meğer sefer ahrete ola.

demiştir. Piri Paşa donanmayı Selim ve Süleyman devirlerinde hızla geliştirdi. Süleyman ikinci seferini Rodos'a yaptı. Çarpışmalar, 1 Ağustos'ta Alman burcuna top atışı ile başladı. Kanunî, Kızıltepe denen yerde otağını kurdurarak kuşatmayı buradan idare eder. İlk başta ciddi anlamda zorlanan Osmanlı Sultanı Serdar-ı Ekrem Çoban Mustafa Paşa'ya;

Kafirin tedbiri bizi yolumuzdan çeviremez. Rodos illa alıncaktır...Bre yiğitlik bu mudur? Niçin gayret göstermezsiniz? Rodos şiddetli topçu ateşi ve hücumlarımız karşısında hala ayakta sallanıyor da neden bir türlü düşmüyor?

diyerek görevden aldı. Yeni Serdar Ahmet Paşa görevinde başarılı oldu ve sonuçta; Bodrum, Tahtalı, Aydos, İstanköy ve Sömbeki kaleleriyle birlikte Rodos'u humbaracıların büyük rol oynadığı savaşta21 Aralık 1522'de bir teslim antlaşması imzalanır. 29 Aralık 1522'de kale resmen alındı. Rodos hakimi Viliers de I'sle Adam affedilirken, büyükamcası Cem Sultan'ın Hıristiyan oğulları idam edilirken, kızları İstanbul'a götürüldü.Aynı sene İskender adlı biri tarafından başlatılan Yemen Sorunu sona erdi. Dulkadir Beylerbeyi olan Şehsuvaroğlu Ali Bey olayı da Ferhat Paşa tarafından bertaraf edildi.

İbrahim Efendi’nin sadrazam olması 

Kanuni tahta çıktığı sırada sadrazamlık mührünü taşıyan Piri Mehmet Paşa, bu görevi Kanuni’nin saltanatında üç yıl daha sürdürmüştü. 1523’te vezaret haslarıyla emekli edildi. Hasodabaşı İbrahim Paşa yeteneklerinden ve padişahın ona duyduğu güvenden dolayı, Rumeli beylerbeyliği de uhdesinde olmak üzere, sadrazamlık mevkisine getirildi.

Hain Ahmet Paşa İsyanı


Sadrâzamlık bekleyen ikinci vezir Ahmet Paşa, Pargalı İbrahim Paşa’nın sâdrazamlığa getirilmesi üzerine Mısır beylerbeyliğine atanmayı isteyerek İstanbul’dan ayrıldı. 1524 yılında vali olarak Mısır'a vardıktan sonra Memlüklü devlet adamlarını çevresinde toplayarak isyan etti. Bağımsızlığını ilan eden paşa, yeni bir devlet kurmak için para bastırarak hutbe okuttu. Sadrazam İbrahim Paşa, isyanı bastırmak ile görevlendirilip Mısır'a gitmişse de Hain Ahmed Paşa onlar gelmeden evvel sarayında kendi adamları tarafından öldürülmüştür.

İbrahim Paşa Kahire’ye ulaştıktan sonra padişahtan aldığı yetkiyle Mısır'da mali ve idari ıslahatlar yaptı. İstanbul’da yeniçeriler arasında karışıklık çıkması üzerine padişah üç ay sonra sadrazamı İstanbul’a çağırdı.

Yeniçeri İsyanı


Yeniçeriler, Mart 1525 seferinde ganimet alamamalarından dolayı hoşnutsuzdu. Sultan Süleyman'ın Edirne'de veya Kağıthane'de, Pargalı Damat İbrahim Paşa'nın Mısır'a gitmesini fırsat bilen yeniçeriler, İstanbul'da ayaklanma başlattı. 16 Mayıs 1525 günü yeniçeriler ayaklanmayı fiilen başlattı. Başta Veziriazam İbrahim Paşa'nın sarayı olmak üzere Vezir Ayas Mehmed Paşa ve Defterdar Abdüsselam gibi devlet ricalinin konaklarını, gümrükleri, dükkanları ve halkın evlerini yağmaladılar. İsyan sırasında Süleyman, Topkapı Sarayı'na ulaştı. İlk iş olarak Yeniçeri Ağası Mustafa Ağa'yı idam ettirdi. Mustafa Paşa kethüdası Bali ile Reisülküttab Haydar da olaya karıştıkları için hapsedilip, bir süre sonra öldürüldüler. Padişahın hızlı ve sert bir şekilde olaya müdahale etmesiyle isyan daha fazla yayılmadan yatıştırıldı.

Mohaç Meydan Muharebesi 


"Düşman kaçıyor, kazandık, kazandık diye bağırmaya başlayınca bu sevinç feryatlarını duyan, yedektekiler dâhil bütün Macar ordusu süvarileri hep birlikte ileri atılarak kazandıklarını sandıkları zaferin sonucunu almak üzere boşluktan merkeze doğru ilerlemeye başlamışlar. Yalnız bütün Macar süvari birliklerinin, Macar ordusu başkomutanının veya kralın emriyle mi bu saldırıya kalktıkları, yoksa savaşın kazanıldığı zannına kapılarak başıboş olarak mı saldırıya geçtikleri öğrenilemedi. Bu süvarilerin saldırısıyla artık savaşın bir komuta içinde sevk idaresinde imkân kalmadığı aşikârdı. Macar süvarilerinin, düzenli bir savaş tertibi almış olan ikinci Osmanlı hattı üzerine saldırmaları ve yine birkaç süvari birliğinin derinlikte padişahın bulunduğu kısma kadar ilerleyebilmeleri onlara çok pahalıya mal oldu. Hepsi kapıkulu askerlerince karşılanıp yok edildiler. Macar süvarileri tüfeklerini çok iyi kullanan Osmanlı piyadeleriyle, araba ve zincirlerle birbirine bağlı toplara çarptılar. Önü açılan topçunun ateşleri karşısında çok kayıplar verdiler. Bu ateşlere rağmen adım adım da olsa ilerlemeye çalışmaları ile iki taraf arasında kan kokusu, barut kokusu karışıyor, ölenlerin hırıltıları, yaralananların canhıraş feryatları, Osmanlı mehterhanesinin vaveylayı andıran kahramanlık marşları büyük sesler çıkaran davullar, kösler, zurna, krenay sedaları, bayrakların dalgalanması, kılıç, mızrak şakırtıları, atların kişnemeleri, topların çıkarttığı büyük gürültü etrafa dehşet meydana getiriyordu. Bir tarafta süvariler karşılıklı çarpışırken, diğer taraftan piyadelerin isabetli ateşleri düşmanı yere seriyordu. Savaş alanında kıyametler kopuyordu. Savaş böyle devam ederken, savaş alanında birden bire korkunç bir sessizlik meydana geldi. Macar süvarileri şaşkın, şuursuz panik halinde oraya buraya koşuyorlar, ne yapacaklarını bilemiyorlardı."

Şarlken'in giderek güçlenmesi üzerine Kanuni, Fransuva'nın da ısrarıyla, 3. Seferini Mohaç üzerine yaptı. Mohaç Meydan Muharebesi (29.08.1526) öncesi akıncı komutanlarından Bali Bey’in yakaladığı bir Macar esi­rinden öğrenildiğine göre, Macar ordusunun Mohaç ovasında ol­duğu kesinleşti. Yapılan keşiflerde; Macar kuvvetlerinin Mohaç ovasına yerleştiği ve savaş için tertip aldığı görüldü. Osmanlı or­dusu da sezdirmeden yürüyüş kollarından açılarak savaş düzenine geçirildi. Layoş'un yardımcısı Başkumandan Tomori ile İbrahim Paşa çarpıştı, ancak yenildi. Başkomutan Tomori öldü. Geriden ilerleyen birlikler ve ardından tüm ordu Hilal taktiği yöntemini uyguladı, Macarlar köşeye sıkıştı.

Macar ordusunun sağ yanında ağaçlar arasında saklanmış Bali ve Hüsrev Beylerin akıncı tümenlerinin gerilerden Macar or­dusunun çekilme yollarını kapadığı da anlaşılınca Macar ordusu kendisini çepeçevre Osmanlı ordu kuvvetlerinin arasında buldu. Bu du­rumdan kurtulmak için Macarlardan ayakta kalabilenler kendilerini Tuna Nehri’ne atmayı denediler. İşte o sırada Os­manlı ordusu her iki yandan ve cepheden, geriden ateş desteğine dayanarak taarruza başladılar. Çaresiz kaldıkları için canlarını kurtarmaktan başka bir şey düşünmeyen Macarlar bu sefer de kendi zırhlı süvarilerinin üzerlerine düştüler. İşte bu karışıklıklar içinde Tuna bataklıklarına sürüklendiler. Çarpışmalar sonucunda Macar ordusundan 25.000’den fazla ölü yerlerde yatı­yor, 20,000’e yakın Macar da esir edilmiş bulunuyordu. Savaş bo­yunca devam eden şiddetli fırtınadan faydalanan pek az bir düş­man kaçabilmişti. Savaşı Sultan Süleyman'ın kazandığı anlaşılmıştı.

Kral II. Layoş savaşı kaybettiğini görmüş, beraberinde­ki çok az koruyucusuyla Budin istikametinde kaçmaya başlamıştı. Çele suyuna yaklaştığında arkasına bakmış ve pek az kişinin ken­disini takip ettiğini görmüştü.Çele suyu her yerinden geçit veren, derinliği olmayan bir nehirdi. Fakat o zaman ardı arkası kesilmeyen yağmurlar yüzünden Tuna Nehri’nin fazla suları bu nehri de yükseltmişti. Kral Layoş, tam karşı kıyıya geldi­ğinde atı çok yorgun olduğundan birden bire geriye yıkılarak kralla birlikte bataklığın içine yuvarlandı ve kayıplara karıştı.Kralın be­raberinde Obalt Zateviçku da bulunuyordu. Bu hadise onun gözle­ri önünde oldu. Obalt canını kurtarıp Budin’e gidebildiği zaman, Macar ordusunun yenilişini ve kralın ölümünü oradakilere anlattı.

Dünyanın en kısa süren (2 saat) meydan savaşlarından birisi olarak kabul edilir. Osmanlı ordusu yürüyüşüne devam ederek 13 Eylül 1526 günü, artık kendi memleketlerinin bir parçası olan Macaristan’a ve onun başşehrine (Budin) girdiler. Sultan, İstanbul'a "Macaristan Fatihi" (Engürüs-Ungurus Fatihi) olarak döndü. Savaş sonunda Budin Osmanlı'ya katıldı. Macaristan, Osmanlı'ya bağlı bir krallık haline geldi ve başına Jan Zapolya getirildi. Mohaç Meydan Muharebesi Dünyanın en kısa süren meydan savaşı olarak kabul edilir. Savaş 2 saat sürmüştür. Savaş sonunda Macar ordusunun büyük bir kısmı bozguna uğratılmıştır. İki yıl içinde Gazi Bali Bey ve Hüsrev Bey komutasındaki birlikler hızla ilerleyerek Hırvatistan, Dalmaçya ve Transilvanya'yı ele geçirdi.

Anadolu İsyanları 

1526 yılı yaz aylarından 1527 kışına kadar süren başlıcası Baba Zünnun ve Kalender Şah olmak üzere çıkarılan bir takım isyanlardır. İsyanları Safevi Devleti'nin etkisiyle başlatan Aleviler, isyanlarında başarısız olmuşlardır.

Baba Zünnun İsyanı 


Süglün Koca adlı biri ekibiyle 1526'da Osmanlı'ya ayaklandı. Bu isyan hemen bastırıldı ama isyanın temeli atıldığından Bu isyan hemen bastırıldı ama isyanın temeli atıldığından Baba Zünnûn adında birAlevi 1526 yılının Ağustos ayında, Bozok sancakbeyi Mustafa Bey'in konağını basarak Bozok kadısı Muslihiddin Efendi'yi ve yazıcı Mehmet Efendi'yi öldürttü. Üzerine yollanan Anadolu beylerinden oluşan kuvvetleri, Kayseri'deki Kurşunlu Boğazı'nda yendi. Hurrem Paşa, Kayseri sancakbeyi Berham Bey, İçel sancakbeyi Ali Bey bu çatışmada öldüler. İsyan, İçel ve Tokat arasında yayıldı. Daha sonra büyük bir Osmanlı ordusu Sivas’ta toplandı. Kazova yöresinde durum belirlemesi yapan Malatya sancakbeyi Yularkıstıoğlu İskender Bey’in giriştiği ilk öncü çatışmalarda Osmanlı ordusu kayıplar verdi. Malatya beyini de yenen Baba Zünnun, 26 Eylül 1526'da Adana Beyi Pîri Mehmet Paşa'nın oğlu Pîrizade Mehmet Bey komutasındaki birliklere Höyüklü'de yenilerek öldürüldü.Oğlu Halil ise bir süre sonra yakalandı.

Kalender Çelebi İsyanı


1527'de de Kalender Çelebi adında biri ayaklandı. Bu ayaklanmayı bastırmak için İbrahim Paşa görevlendirilir. İbrahim Paşa, yanına 3000 yeniçeri ve 2000 sipahi ile yola çıkar. İbrahim Paşa, Aksaray'da kuvvetlerine, Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa ve Karaman Beylerbeyi Mahmut Paşanın da kuvvetleri katılır. İbrahim Paşa, Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa ve Karaman Beylerbeyi Mahmut Paşa komutasındaki birlikler, Kalender Çelebi üzerine gönderirler. Kalender Çelebi ile Tokat yakınlarından Cincilfe denilen yerde 27.5.1527 tarihinde vuruşurlar. Bu yenilgi, Kalender Çelebi’yi güçlendirir.Yeni katılımlarla kuvvetini 20-30 bine çıkarır. Ancak daha sonra hızla kuvveti azalır. Kalender Çelebi, yanında kalan az bir adamlarıyla Nurhak dağlarına çekilir. 22.6.1527 tarihinde Elbistancivarlarında Osmanlı kuvvetleriyle tekrar vuruşur. Osmanlı kuvvetleri, Kalender Çelebi’nin adamlarını dağıtır. Bu vuruşmada, Kalender Çelebi’nin ve yanında sadık adamlarından Veli Dündar’ın kellesi, İstanbul’a I. Süleyman’a gönderilir. İbrahim Paşa Zülkadir (Maraş) Eyaleti ve civarında ıslahatlar yaptıktan sonra geri döner.

Molla Kabız Olayı

Kalender Çelebi İsyanının bastırılmasından birkaç ay sonra Molla Kabız isimli İran asıllı bir seyyah yaydığı düşüncelerle dikkat çekmiştir. Molla Kabız, bir takım hadis ve ayetlerle dini konularda insanlara hatalı bilgi verdiği düşünülüyordu. Bunun üzerine sadrazam Pargalı Makbul İbrahim Paşa devreye girmiş, devrin meşhur alimlerini bir araya getirerek şahsın fikirlerini çürütmelerini istemiştir.

Molla Kabız, 1527 Kasım'ında Divan'a çağrılmış, ancak Molla burada da fikirlerini ustaca savunmuştur. Orada bulunan Rumeli ve Anadolu kazaaskerleri Molla'nın iddialarını çürütememiş ve Molla Kabız'ın katlini istemiş, fakat Molla Kabız serbest bırakılmıştır.

Divanı kafes arkasından izlemiş olan Sultan Süleyman, Arz Odası'nda huzuruna çıkan vezirlere şöyle demiştir:

Molla Kabız'ın iddiaları doğru değildir. Ama sizin Molla'yı bırakmanızda doğru değildir. İlim yalnız kazaskerlere münhasır değildir. Yarın şeyhülislam ile kadıyı divana çağrırız.

Bunun üzerine çavuşlar gönderilerek yakalanan Molla Kabız hapse atılmış, ertesi gün şeyhülislam İbn-i Kemal ve İstanbul kadısı gelmiştir. Molla Kabız, fikirlerini onlara da beyan ettikten sonra şeyhülislam Molla'nın gösterdiği ayet ve hadisleri açıklayarak fikirlerinin yanlış olduğunu vurgulamıştır. Molla Kabız cevap veremeyince, hakikate dönüp bu iddialarından vazgeçip vazgeçmeyeceği sorulmuştur. İddialarında dönmeyeceğine dair ısrar eden Molla Kabız, kadı tarafından idama mahkum edilmiştir.

I. Viyana Kuşatması


Osmanlı'nın Macaristan'ı fethetmesi Avusturya ile Osmanlı'yı karşı karşıya getirdi. Macaristan üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Ferdinand, Sutltana bir elçi göndererek Macaristan'ın kendisine verilmesini istedi. Buna karşılık vergi vermeyi kabul ediyordu. Bu talebi karşısında olumsuz cevap alan Ferdinand Budin'i kuşattı. Ama başarısız oldu.. Avusturya Arşidükü Ferdinand, Macaristan'ın Osmanlı hakimiyetine girmesini istemiyordu. Ferdinand, Şarklen'in de desteği ile Budin'e girdi. I. Süleyman Budin'i geri aldı. Ferdinand ve Şarlken, I. Süleyman ile savaşmayı göze alamadı. Bunun üzerine I. Süleyman, Ferdinand ve Şarlken'i savaşa çağırmak için Viyana'yı kuşattı. Ancak Ferdinand, I. Süleyman'ın karşısına çıkmadı. Kış mevsimi yaklaşması üzerine 16. günde kuşatma kaldırıldı. Bu savaş, birçok yazarca çok önemli görülmüştür.10 Mayıs 1529'da 120,000 bir ordu ile sefere çıkar. Macar topraklarına girildiği sırada, Zapolya, İstanbul'a gelen elçisi Lasczky ve Macar asilzadeleri itaatlerini arz edip huzura kabul olunurlar. 7 Eylül'de şehre giren Kanunî, senelik belli bir vergi karşılığında burayı Zapolya'ya vererek merasimle ona Macar Krallığı tacını giydirir. [Bazı tarihçiler (Hammer gibi) bu tacın Yeniçeri Sekbanbaşısı tarafindan takıldığını iddia eder.]

Bu sıralarda Macar krallık tacı Korona, Ferdinand'ın casusları tarafindan Viyana'ya kaçırıldı. Küçük Bali Bey, 20 Ağustos'ta Viyana yolunda tacı ele geçirip 4 Eylül'de sultana gönderir. Sultan ise tacı Zapolya'ya gönderir. Bu meşhur taç, Macarlar tarafindan kutsal sayılıyordu. Bu sebeple onlar, bu tacı giymeyen hükümdara meşru kralları nazari ile bakmıyorlardı. Sultan ilerleyerek Viyana'yı kuşattı. (27 Eylül) Fakat Osmanlı ordusu muhasara için gerekli büyük toplar ile malzeme getirmediği için hazırlıksız sayılırdı. Avusturyalılar, kaleyi başarılı savunuyorlardı. Surların önünde iki taraf da ağır zayiat veriyordu. 14 Ekim 1529'da yapılan umumi hücum da başarıya ulaşmayınca, kuşatmanın kaldırılmasına karar verildi. Bu sefer sayesinde Macaristan'daki Osmanlı hakimiyeti sağlamlaşmıştı.

Alman Seferi


Alman Seferi, Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Şarlken'in ve kardeşi Avusturya ve Bohemya Kralı Ferdinand'ın Macaristan'ın içişlerine karışması üzerine Macar Kralı Yanoş, Sultan Süleyman Handan yardım istedi. Padişah, 25 Nisan 1532'de Alman Seferine çıkıp, yüz yirmi bin mevcutlu ordusuyla Avusturya’yı zaptetti.Şarlken 250,000 kişiden fazla Hıristiyan ordusuyla Osmanlıların karşısına çıkmaya cesaret edemedi. Osmanlı Sultanının Alman Seferi de, düşman ülkesinin ezilmesi ve Avusturyalılardan birçok kaleyi almasıyla neticelendi. Bu son seferin başarılı bir şekilde sonuçlanması üzerine İstanbul'da beş gün üst üste şenlik yapıldı. Fatih, Üsküdar, Eyüp ve Galata beş gece kandiller ile donatıldı. Bu arada pazarlar, dükkanlar, bezazistan ve çarşılar geceleri bile açık tutuldu. Halk, hemen her gün birbirlerine ziyafetler çekerek eğlendi. Sultan Süleyman'ın, Alman Seferi münasebetiyle Orta Avrupa'da bulunmasından korkup, meydan savaşından kaçan Şarlken, 22 Haziran 1533 tarihli İstanbul Antlaşması'yla Osmanlı Devleti'nin ve Sultanın üstünlüğünü kabul etti.İstanbul Antlaşmasına göre:

  1. Kral Ferdinand, Sultan Süleyman Hanı baba ve metbu (kendisine tabi olunan, uyulan) bilecek ve ancak "kardeş" diye hitap ettiği veziriazamla eşit sayılacaktır.
  2. Kral Ferdinand, Osmanlı ülkesine tecâvüz etmeyecek ve Sultan da Avusturya ülkesiyle ahâlisini kendi tebaası bilecektir.
  3. Kral Ferdinand, Macaristan üzerindeki verâset iddialarından vazgeçecek; Macaristan’ın batısı ve kuzey batısındaki arâzisinin hakimi olacaktır.
  4. Macar Kralı Yanoş ile Kral Ferdinand arasında, Osmanlıların uygun göreceği hudut geçerli olacaktır.
  5. Eski Kraliçe ve Ferdinand'ın kızkardeşi Maria’nın kocasından miras kalan malikhane, geçimi için ihsan edilecektir.
  6. Bu antlaşma geçici değil, devamlıdır.

Avrupa'da, Fransa’dan başka Avusturya'nın da Osmanlı Sultanının himâyesini kabul etmesiyle Şarlken'in "Avrupa İmparatorluğu" kurma projesi gerçekleşemedi. Türklerin takip ettiği siyaseti gereğince, Sultan Süleyman ve Osmanlı Devleti, Avrupa'da tek başına söz sahibi oldu.

Hayreddin Paşa'nın Kaptan-ı Deryalığı

Baba Oruç ve kardeşi Hızır Reis (Barbaros Hayreddin Paşa) 16. yüzyılın başlarında Akdeniz'de ticaret yapan gemilere saldırıyorlardı.[42]Baba Oruç ve Hızır Reis 1516 yılında Cezayir'i İspanyollardan aldılar ve 1518 yılında Hızır Reis Cezayir hükümdarı oldu. Cezayir 1519'da I. Selim'e itaat etti. Hızır, bir çok fetih hareketine girişti.Namı Kanuni'ye kadar gelen Hızır Reis 1533 yılında Kanuni tarafından İstanbul'a çağırıldı. Kanuni Hızır Reis'e Kaptan-ı Derya'lık teklif etti. Hızır Reis'in teklifi kabul etti. Hızır Reis, Hayrettin adını aldı. Barbaros lakabı ise Oruç Resi'in kızıla çalan sakalından gelmektedir. O ölünce Hızır'a Barbaros denmiştir.Avrupa'da Barbarossa denen Hızır Reis'e, Osmanlı'da Barbaros denmiştir. Barbaros bu sırada Tunus'u almıştı.Ancak ertesi sene Tunus yeniden kaybedildi.Semendire Sancakbeyi olan Bali Mehmed Bey'in Mora Sancakbeyliğine atanması ile kısa bir süre önce kaybedilen Koron (II. Bayezit devrinde alınmıştı), 1534 Mart'ında yeniden ele geçirilmiştir.

Irakeyn Seferi 

Kanuni döneminde Anadolu'da iç isyanlar çıkmaktaydı. Azerbaycan'da, yıkılan Akkoyunlu Devleti yerine kurulan Safevî Devleti Osmanlı için ciddi tehdit oluşturuyordu. 6. Seferini Irakeyn Seferi de denilen İran üzerine yaptı. Sultan Süleyman'ın rakibi Şah Tahmasb bu savaşlarda Bitlis Hanı Şeref'ten Kanuni ise Ulama Han'dan destek aldı. Vezir-i Âzam İbrahim Paşa 1533 yılında başlayan ilk seferde önden gönderildi. Van ve Ahlat'ı aldı. Ardından 13 Temmuz 1534'de Tebriz'i barış ile teslim aldı. Süleyman ise bir süre sonra orduyla sefere çıktı. Sultan Süleyman, Konya'da şair ve mutasavvıf İslâm âlimi Mevlana Celaleddin Rumi'nin türbesini ziyaret ederek yoluna devam etti.Sultan Süleyman Tebriz'de ve çeşitli yerlerde zafer kazananlara ödüller verdi. Hemedan'a kadar ilerledi. Ancak ordu zayiata uğradı, toplar gömüldü ve birçok insan yolda öldü. Sorumlu görülen Defterdar İskender Çelebi idam edildi. Bununla beraber ilerleyen orduBağdat'ı fethetti. Sultan Süleyman burada İslam'da din büyüğü olarak kabul edilen kişilerin (İmam Ali bin Ebu Talib, İmam Hüseyin bin Ali, Ebu Hanife, İmamMusa Kazım, Abdülkadir Geylani v.b.) türbelerini ziyaret etti. 1535'te Tahmasb'ın saldırısı üzerine Sultan Süleyman Tebriz'e gitti. Kanuni Sultan Süleyman daha sonra Tebriz'den Ahlat'a, oradan da Diyarbekir'e gelir. Osmanlı ordusunun çekilmesiyle yeniden harekete geçen Tahmasb, boşaltılan yerleri alarak Tebriz'e döner.Osmanlı ordusu ise 8 Ocak 1536'da İstanbul'a ulaşır. Bu seferde İran tamamen elde edilemedi, Safevilerin yıkılamayacak kadar önemli bir güç olduğu anlaşıldı. Ama Osmanlı Ordusu bu seferlerde, Kuveyt, Lahsa, Katif, Necd, Hemedan, Katar, Bahreyn, Kasr-ı Şirin, Bağdat ve Tebriz şehirlerini ele geçirdi (24.7.1538).

Makbul İbrahim Paşa'nın idamı 


Makbul İbrahim Paşa'nın ölümüyle ilgili pek çok neden öne sürülmektedir. Avusturya'yla 1533 yılında yapılan barış görüşmeleri sırasında elçilere devletin kudretinden bahsettikten sonra kendi gücünü şöyle vurgulamıştır:

Bu büyük devleti idare eden benim; her ne yaparsam, yapılmış olarak kalır, zira bütün kudret benim elimdedir; memuriyetleri ben veririm, eyaletleri ben tevzi ederim; verdiğim verilmiş, reddettiğim reddedilmiştir. Büyük padişah bir şey ihsan etmek istediği yahut ihsan ettiği zaman bile eğer ben onun kararını tasdik etmeyecek olursam, gayr-i vaki gibi kalır; çünkü her şey; harb, sulh, servet, kuvvet benim elimdedir.}}

Bu sözlerle İbrahim Paşa'nın iktidar hırsının hangi boyutlara ulaştığı anlaşılmaktadır. Paşa özellikle Irakeyn Seferi sırasında padişahtan kendisini soğutmaya başlamıştır.. Ayrıca İbrahim Paşa ile ilgili kendisine hediye olarak gönderilen Kur'anları kabul etmediği, Hristiyanlık inancını taşıdığı, eşiyle ilgilenmediği, bazı cinayetleri sakladığı ve Doğu seferleri sırasında boş yere harcamalar yaptığı söylentileri yayılmıştı.

Pek çok tarihçi, yabancı elçilerin İbrahim Paşa’yla görüşmelerine ilişkin hazırladıkları raporlarından yola çıkarak onun iktidar hırsıyla pek çok kararı kendi başına buyruk verdiği savında bulunmaktadır.Bu nedenle, 1536 İbrahim Paşa, Fransızlara verilecek olan kapitülasyonlarla ilgili çalışmalarını yürütürken, 14-15 Mart gecesi iftar için saraya davet edildi. İftardan sonra dört dilsiz cellat tarafından boğuldu.Daha önce Makbul olarak anılırken, ölümünden sonra Maktul olarak anıldı. İbrahim Paşa'nın ölümüyle Fransızlara verilecek olan kapitülasyon antlaşması taslak halinde kaldı ve yürürlüğe girmedi. İbrahim Paşa'nın yerine Ayas Mehmed Paşa sadrazam oldu.

Korfu Seferi 


Venedik Cumhuriyeti, devamlı olarak iki taraflı bir siyaset takip ediyorfırsat buldukça da Osmanlıların aleyhine ittifaklara girmekte bir sakınca görmüyordu. Bilhassa deniz savaşlarında Şarlken ile ittifak ediyor ve zaman zaman da Osmanlı ticaret gemilerini vuruyordu. Bu arada, ahitname hükümlerinin yerine getirilmesi için elçi olarak Venedik'e gönderilen Tercüman Yunus Bey, Şarlken'e karsı I. François ile ittifak yapmaları tavsiyesinde bulunmuş, ancak bu teklif Venediklilerce kabul edilmemişti. Onlar, teklifi kabul etmemekle kalmadıkları gibi gemileri ile geri dönmek üzere yola çıkan Yunus Bey'e tecavüze yeltenirler. Bu hareket, Venedik'in tavrını ortaya koymuştu.

I. Süleyman, Irakeyn seferinden dönüsünden sonra İstanbul'daki tersanelerde yeni gemilerin inşasına başlanır. Bu arada gerekli asker ve malzeme temin edilir. Nihayet 11 Mayıs l537'de Vezir Lütfi Paşa ile Barbaros idaresindeki donanma denize açılır.Bir hafta sonra da Sultan, yanında iki oğlu Selim ve Mehmed bulunduğu halde ordu ile karadan hareket eder. Donanma Otranto civarına çıkarma yapmakla meşgul iken Andrea Doria'nin Osmanlı bandıralı on ticaret gemisinden müteşekkil bir filoya hücum ettiği haberi alınır. Barbaros derhal onun üzerine hareket ettiyse de Doria'yi yakalayamaz. Doria'yı yakalamadan ümidini kesen Osmanlı donanması, Pulya sahillerinden Preveze'ye gelir.

Beri taraftan kara ordusu Avlonya'ya varmış, ardından da sefer Venedik üzerine çevrilmişti. İ. Süleyman, Lütfi Paşa'ya Venedikliler'e ait Korfu'nun muhasara edilmesini emreder. Bunun üzerine Lütfi Paşa, Korfu adası üstündeki müstahkem San Angelo kalesini kuşatmakla meşgulken, Kanunî de Korfu adası karsısındaki Bastika'da karargâh kurmuştu. Mücadele bütün şiddetiyle sürerken Pâdişah, Ayaş Paşa'yı göndererek kuşatmanın kaldırılmasını emreder. Lütfi ve Barbaros'un, kalenin her an düşebileceği ve kuşatmasının kaldırılmaması yolundaki itirazları kabul edilmez. Kaynaklar, Padişahın bu ani kararının sebebini havaların soğuması ve kuşatma zamanin geçmiş olması ile izah etmeye çalışırlar. Ancak burada başka bir noktaya da temas ederler. Buna göre kuşatma esnasında bir top mermisi askerin içine düşer. Bu yüzden dört gazi hayatını kaybeder. Bunun üzerine Pâdişah: "Bir mücahide kulumu böyle bin kaleye vermem" diyerek kuşatmayı kaldırır. Kuşatmanın kaldırılmasından sonra ordu 22 Kasım l537'de İstanbul'a döner. Bununla beraber Barbaros, Akdeniz'de Venedikliler'e karşı harekata devam ederek Şira, Patmos, Naksos adalarını zapteder.

Preveze Deniz Muharebesi


" Kafir donanmasının ise o gece üzerine bir pus çöktü ki birbirlerini görmek oldular.Benim limandan çıkacağımı ise hiç zannetmiyorlardı. "Barboroşo bizden korktu, gayri limandan taşra çıkmaz." derlerdi. Zira kafirler gelip oraya lenger-endaz olalı üç günolmuştu. Bizden bir hareket görmediklerinden böyle kanaatgetirmişlerdi. Amma, düşman düşmanın halinden bilmez, demişler.Bizim yattığımız Preveze limanından öyle olur olmaz rüzgar ile çıkılmaz idi. O sebepten çıkışı rüzgarın içerden eseceği bir mübarek saate tehir etmiş idim. Seksen parelik donanmamı üç bölük ettim. Tenbih ettim ki:

"Bizim gemi alayı kafirin alayına karşı olsun. Bizim firkate alayı kafirin firkatealayına, kalite alayı kafirin kalite alayına mukabil olsun!"

Böylece taksim edip at başı beraber İslam donanması kafir donanmasının üzerine gitmekte olduk. Amma kafirler karanlık pusun içinde, demir üzerinde kendi havalarında yatırlar idi. Bizi ardımızdan sürüp oraya getiren nusret rüzgarı, varıp kafir donanmasının üzerindeki pusu da dağıttı. Kafirler gördüler ki İslam donanması üzerlerine bindirip varır. O zaman kafirlerin içinde, bir ana buba günü bir şaşkınlık, bir rubulya koptu ki, demek olmaz!Daha alaca karanlık olduğundan demirlerini kesip birbirlerinin üzerlerine düşüp,kafir donanmasiyle Müslüman donanması karmakarışık oldular. Otuz altı pare geminin önünde olarak, forsa sancaklarını dikip foralabanda arslanlar gibi yollu yolunca ateşlerimizi saçarak cenge giriştik. Kalite alayımız kafirlerin kalitelerini allak bullak edip kimini alıp, kimini batırmakta, kimisini ise kafirler bırakıp kaçmakta idiler. Firkate alayı dahi, kafir firkatelerinin kimini alıp, kimini baştan kara edip, kiminidahi koğup gitmekte idiler. Elhasıl kafir donanması münhezim olup, asakir-i İslam mansur ve muzaffer oldu. Kafir gemilerinden sekiz paresi kuru tekne olarak on beş tanesi alındı, yedisi batırıldı. Kafir kalitelerinden yedisi cenk ederek, ikisi içindekilerin bırakıp kaçmasıyle dokuz kalite alındı. Kafir firkatelerinden on iki pare firkate alındı. Netice-i kelam kafirlerin yüz yirmi pare donanma-yı menhuselerinden otuz altı adet tekne alındı, kalanı firar edip gittiler. Firkateler ve sandallar deryanın yüzünden kafirleri devşirdiler, kimisi de boğulup cehenneme gitti. İkibin yüz yetmişbeş kafir esir alındı."

Barbaros Hayrettin Paşa 

Preveze Deniz Savaşı

Osmanlı donanması Barbaros Hayrettin Paşa 1533'de Kaptan-ı Derya olana kadarAkdeniz'de herhangi bir varlık gösterememiştir. Osmanlı'nın kazandığı Preveze Savaşıbu durumda dönüm noktası olmuştur. 1538 senesi kişinin sonlarına doğru Kanuni, vezirlere kendi masrafları ile hazırlayıp teçhiz etmelerini emreylediği 150 gemi henüz hazır değilken, Barbaros Hayreddin Paşa'ya denize açılmasını emreder. Bu arada Andrea Doria'nin Girit'e geldiği haberini alan Barbaros, 7 Haziran 1538 günü İstanbul'dan hareket edip Akdeniz'e açılır. Kendisine 3.000 yeniçeri ile bazı sancakbeyleri (Kocaeli Beyi Ali Bey, Teke sancağı Beyi Hürrem Bey, Seyda sancak Beyi Ali Bey ve Alâiye Beyi Mustafa Bey) katılmışlardı.

Barbaros komutasındaki Osmanlı donanması, Preveze'ye yönelirken Rodos civarındaki bazı adalara da uğrar. Donanma Modon açıklarında iken Andrea Doria'nin Preveze'ye zapta çalıştığı, fakat sonradan kuşatmayı kaldırarak müttefik Haçlı donanmasının harekât üssü olarak kararlaştırdığı Korfu'ya çekildiği haberi gelir. Osmanlıların, Ege'deki bu harekâtı üzerine Korfu'da toplanan Venedik donanmasına, Alman, İspanyol, Portekiz,Malta, Ceneviz ve Papalık gemileri de yardıma gelecekti. Hayrettin'in emrinde 122 kadar gemi vardı. Andrea Doria'nın idaresindeki Haçlı donanmasının savaş yapabilen (savaş gemisi) gemi mevcudu ise 302–602 arasında idi.Bunlardan 162'si kadırga idi. Bu gemilerde 2500 top ve 60.000 asker vardı. Su halde şayi itibariyle Osmanlı donanması düşmana nazaran üçte bir olduğu gibi top itibariyle de 16/1 idi. Bundan başka Barbaros idaresinde bulunan Osmanlı donanmasında 8.000 cenkçi askere karsı müttefiklerin gemilerinde forsalar hariç altmış bin asker bulunuyordu.

24 Eylül 1538'de Preveze önlerine gelen Barbaros, harp vaziyeti alır. Bir gün sonra Preveze önlerine gelen Doria da Barbaros'un bulunduğu yerin iki mil açığına demir atar. Andrea Doria, Barbaros'u Preveze'den çıkarıp savaşa girmeye mecbur etmek için 27 Eylül'de İnebahtı'ya hücumda bulunmak üzere harekete geçer. Ayni günün sabahı Osmanlı donanması da Korfu istikametinde harekete geçmişti. Güneş yükseldiğinde müttefik Haçlı donanmasının komutanı olan Dorya, Osmanlı donanmasını arkasında görüp şaşırır. Bu şaşkınlığı ile savaşa girip girmeme hususunda tereddüdüler geçirir. Bu şaşkınlığından biraz kurtulduktan sonra harp vaziyeti alır. İki taraf Ayamavra Adası'nın bati kıyısında üç dört mil açıkta karşı karşıya gelirler.Bunun üzerine Barbaros, alınacak tedbirleri kararlaştırmak üzere harp meclisini toplar. Sonra da donanmaya harp nizamı aldırır.

Bu muharebede Osmanlı Donanması hilâl seklinde tertibat alır. Arkada Turgut Reis idaresinde ihtiyat kuvvetleri bulunuyordu. Osmanlıların hilâl nizamına karşılık Haçlı donanması, borda nizami almış ve birbiri arkasında üç saf teşkil etmişti. Bu sırada rüzgârın güneyden esmesi, Osmanlılar için büyük bir tehlike meydana getiriyordu. (Barbaros Hayreddin Paşa, Katip Çelebi'nin ifadesine göre Kur'an'dan ayetleri yazdırdığı sayfaları deniz yüzüne serptirip Allah'a niyazda bulunur. Bunun üzerine rüzgâr hafifleyip yön değiştirir.)

Barbaros, gemilerini hilal şeklinde yan yana dizerek savaş düzeni alır. Sağ kanat komutanlığını Turgut Reis'e, sol kanadınkini de Salih Reis'e vererek kendisi ortada yer alır.Düşmanın sayıca üstünlüğü karşısında bir yarma harekatına girişen Barbaros, müttefik Haçlı filosunun gerilerine kadar ilerler. Osmanlı donanmasının kendisini çevirdiğini gören Dorya, ancak ertesi gün (28 Eylül) donanmasını harekete geçirebilir. Böylece, büyük bir bozguna uğratılan müttefik donanmasının 36 teknesi ele geçirildiği gibi 3.000' de esir alınır.Bu savaşta Türk donanmasının kayıpları ise oldukça azdı. Türkiye'de hala 27 Eylül günü Donanma Günü olarak kutlanmaktadır.Bu savaşta Akdeniz Türk gölü haline geldiği bazı tarihçilerce kabul edilir.

Boğdan Seferi

I. Süleyman, 8. Seferi'ni Kara Boğdan yani Moldovya üzerine yaptı.[67]Kanuni, Macaristan seferi sırasında Voyvoda Petru Rareş'e bir berat göndererek, burayı onun idaresine bırakmıştı. voyvodalık, her yıl Osmanlı Devleti 'ne 4000 duka altın, 40 kısrak ve 20 tay göndermekle yükümlü tutulmuştu. Bunun içindir ki Voyvoda Petro Rares, Viyana seferi esnasında orduya elçisini göndererek sadakatini teyid ile bu seferinden de vergisi olan 4000 duka altın ile 40 kısrak ve 20 taydan ibaret olan vergisini bizzat takdim etmişti. Petro Rares, daha sonra gizlice Osmanlı Devleti 'nin aleyhine çalışmaya başlamıştı. Osmanlı Devleti 'nin o taraflardaki mutemede adamı olup Osmanlılar'a bağlı bir hükümet kurmak üzere Erdel'e gönderilmiş bulunan Venedikli Gritti'yi de öldürtmüştü.

Sultan Süleyman 1538 Mayıs'ında Boğdan üzerine yürümeyi kararlaştırır. Ancak bu kararını gizli tutar. Barbaros'un donanma ile denize açıldığı (7 Temmuz) ertesi günü İstanbul'dan hareket eden Osmanlı ordusu, Edirne'ye ulaşıp oradan hareket ettiği zaman Süleyman "Seferimiz Boğdan üzerinedir" diyecektir. Ordu, Sultançayırı denen mevkide iken Rares'ten gelen bir elçi, emre itaat edileceğini bildirmiş, ancak alınan haberlerden Rares'in samimi olmadığı anlaşılmış olduğundan sefere devam edilmiştir. Osmanlı ordusunun harekâtı karşısında Rares, Transilvanya içlerine doğru kaçmaktan başka bir çare bulamamıştı.

Osmanlı ordusu ise Yaş şehrini yakıp yıktığı gibi 16 Eylül 1538'de Voyvodanın merkezi olan Suceva şehrini de alır. Bu şehrin müstahkem bir kalesi olmasına rağmen şehir halkı, mukavemet edemeyeceğini anladığından, kale anahtarlarını getirip Osmanlı kuvvetlerine teslim eder. Bunun üzerine Kanunî, şehirde umumi af ilan ederek beylerin kendi aralarından bir voyvoda seçmelerini ister. Seçilen voyvoda ise Petro Rares'in kardeşi Stefan Lacusta'dir. Sultan, bu yeni voyvodaya bir de berat verir.

Bu seferin sonunda Osmanlılar, Prut ile Dinyester nehirleri arasında kalan yerleri ellerine geçirmişlerdi. Elde edilen bu yerler, bir sancak haline getirilmişti. Bundan başka yıktırılan Kili kalesi yeniden inşa edilmiş, Akkerman ise müstahkem bir hâle getirilmişti. Yine bu esnada Bender şehri de ele geçirilmişti. Boğdan meselesinin hallinden sonra Osmanlı ordusu geri dönmüş, sefere katilmiş bulunan Kırım Hanı I. Sahip Giray'a da geri dönme izni verilmişti.

Osmanlı ordusunun dönüsünden sonra, beylerin seçtiği ve Kanunî'nin göreve getirdiği yeni voyvoda ile yeni idareciler, vaziyete hâkim olamazlar. Bunun üzerine Sultan Süleyman, 1541'de Rarşs'i İstanbul'a davet ederek ikinci defa voyvodalığı ona verir.Boğdan Seferi Süleyman'ın en kısa süren seferlerinden birisidir.

İstabur (Budin) Seferi 


Ferdinand, Macaristan'ı bırakma niyatinde değildi.Jan Zapolya'nın 1540 yılındaki ölümü üzerine Macaristan işleri karışmaya başladı. Zapolya'nın eşi kocasının ölümünden önce bir erkek çocuk dünyaya getirmişti. Kraliçe İsabella , İstanbul'a bir elçilik heyeti göndererek oğlu Sigismund'un Macar Kralı olması istirhamında bulunmuştu. Bu istirham üzerine Osmanlı Devleti , kendisine teminat vermişti. Jan Zapolya'nın ölüp yerine oğlu Sigismund'un geçmesini fırsat bilen FerdinandBudin'i kuşattı.

Fakat Jan Zapolya'nin öldüğünü duyan Ferdinand ile Şarlken'in kuvvetleri, Budin'i muhasara ederler. Bununla beraber herhangi bir başarı elde edemezler. Sonuçta Macaristan'a yeni bir sefer yapılma mecburiyeti doğar.Osmanlı hükümdarı, 1541 senesinin İlkbaharındaki hareketinden evvel, derhal Rumeli Beylerbeyi, arkasından da üçüncü vezir Sokullu Mehmed Paşa'yı 3 bin yeniçeri ve süvari kuvvetleriyle gönderir. Bundan sonra da bizzat kendisi sefere çıkar. Budin'i kurtarmaya giden kuvvetler, bir aydan fazla uğraştıkları halde Almanları kovamadı. Bu arada Budin'i almaktan ümidini kesen ve asil ordunun yaklaşmakta oldugunu duyan Ferdinand kuvvetleri, bir gece gizlice kaçmak istedilerse de muvaffak olamayarak tamamına yakın bir kısmi imha edilir. Ordugahları da Türklerin eline geçer. Başkomutanları olan Rokendorf yakalanarak Komaran mevkiinde öldürülür.

Bu savaş esnasında Avusturyalılar, ordugahlarının etrafına hendekler kazıp manialar koydukları ve "Istabur - Tabur" adi verilen istihkâmları yapmışlardı. Macarlarcabu tahkimata verilen "Tabur" adı, tarihlerimizde "Istabur" seklinde ifade edildiğinden, Sultan Süleyman'ın bu dördüncü Macaristan seferine İstabur Seferi adı verilmiştir.Budin'e gelindikten sonra küçük kral, Padişah'ın şehir dışındaki karargâhına getirilir. Daha önce verilen karar gereği piyade kuvvetleri Budin'e girerler. Kraliçeye küçük Kral Sigismund büyüyünceye kadar Budin'in Türk idaresinde kalacağı söylenir.

Bu seferle Macaristan doğrudan doğruya Osmanlı topraklarına ilhak olunup on iki sancaklık Budin Beylerbeyliği teşekkül ettirilmiş oldu. Bu Beylerbeyliğe deBağdat Valisi olup aslen Macar olan Süleyman Paşa tayin olunur. Bundan sonra Macaristan'da derhal arazi tahriri yaptırılmıştır. Böylece Macaristan, Osmanlılara, I. Ferdinand'a ve bir de Erdel'de Sigismund'a ait olmak üzere üç kısma bölünmüş olur.

Estergon Seferi


1543 Macaristan Seferi Budin'den dönen ve kışı Edirne'de geçiren Süleyman, İstanbul'a geldiğinde Ferdinand'ın elçileri gelerek eski isteklerini tekrarladılar. Buna göre Avusturya elçisi, Macaristan'ın terk edilip kendilerine verilme karşılığında senede 100.000 duka altın vergi vermeyi vaat ediyordu. Fakat böyle bir teklife sıcak bakılmadığından elçi, 9 Ekim 1542'de geri dönmüştü.Bu arada Ferdinand, değişik milletlerden oluşan yaklaşık 80.000 kişilik bir ordu toplamıştı. Ferdinand'ın bu büyük hareketini Fransız elçisi vasıtasıyla haber alan Osmanlılar, Budin'e yardim göndermek için derhal hazırlıklara başlarlar. Tuna'yı takiben Peşte önlerine gelen bu büyük ordu, 8.000 kişilik bir kuvvet tarafından müdafaa edilen kaleyi muhasara altına alır. Osmanlı kuvvetlerine göre sayıca kat kat üstün olan bu ordu, yedi günlük bir kuşatmadan sonra bozguna uğrayıp geri çekilmek zorunda kalır.

Peşte kuşatmasının duyulması üzerine gerekli hazırlıklarını tamamlayan Sultan Süleyman, yanında oğlu Şehzade Bayezit oldugu halde 23 Nisan 1543'de İstanbul'dan Macaristan üzerine hareket eder. Bu sırada önden gönderilen Osmanlı kuvvetleri ile hudut beyleri, Pojega civarındaki bazı kaleleri, Nana ve Valpo gibi önemli iki kaleyi zapt ettikten sonra Sikloş'u kuşatırlar. Bu sıralarda Ösek'e gelmiş bulunan sultan, Sikloş'un kuşatılmasına yardıma gider. Böylece kale 8 Temmuz 1543'te alınır. Bu arada Peç şehri de teslim olmuştu. Bundan sonra sultan Budin'e gelir. Ardından Estergon üzerine varılır. Böylece şiddetli bir muharebe başlar.Dayanamayacaklarını anlayan kaledekiler, bir heyet göndererek 10 Ağustos 1543'te teslim olurlar. Estergon'un fethi ile sonuçlanan bu seferde Ferdinand'ın elinden eski Macar krallarının merkezi olan Estergon ve Budin'in güney-batısında Macar krallarının kabirlerinin bulunduğu bazı yerler alınır. Böylece bu harekat sonucunda Budin'in emniyeti için civardaki kalelerin zaptı ve eyalete ilhakı gerçekleşmiş olur. Sultan, İstanbul'a dönüş sırasında Saruhan sancakbeyi olan oğlu Şehzade Mehmed'in Manisa'da vefat ettiği haberini aldı.İstanbul'a gedikten sonra da oğlunun cenazesinin Manisa'dan İstanbul'a getirilmesini emrederek Şehzade Camii yanına defnolunur.

Şarlken'in Cezayir Seferi

Barbaros Hayreddin Paşa, Osmanlı Donanması Kaptan-ı Deryası olmakla birlikte aynı zamanda Cezayir Beylerbeyi görevinde de bulundurmaktaydı. İstanbul'da bulunduğu sıralarda yerine evlatlığı Hasan'ı vekil olarak bırakmıştı. Hasan, Sicilya'dan Cebelitarık'a kadar Avrupa sahillerini tehdide ediyor ve taşınan kıymetli malları ele geçiriyordu.Bu tehdide ve tehlikeye bir son vermek isteyen Şarlken ya da V. Karl, bizzat kendisinin basında bulunduğu ordusu ile Cezayir üzerine yürüme kararı alır. 65 parça kadırga, 400'e yakin nakliye ve yelkensiz gemi ile Cezayir üzerine hareket eder. Imparatorun da yer aldığı Doria idaresindeki donanma, 20 Ekim 154l'de Cezayir sahillerine gelir. Böylece yirmi beş bin kişilik bir kuvvetle Cezayir kuşatılır. Ancak Cezayir kalesindeki Hasan Ağa'nın, az sayıdaki kuvvetinin büyük direnişi ve hava şartlarının elverişsizliği yüzünden Şarlken, Cezayir önlerinde büyük bir hezimete uğrar. Şarlken, fırtına yüzünden çoğu batmış bulunan donanmasını toparlayarak İspanya'ya zor bir şekilde dönebilir.

Fransa'ya yardım seferleri

Osmanlı Donanması 2 defa Fransa'ya yardım göndermiştir. 1. cisi Barbaros Hayrettin Paşa'nın yaptığı Nice, 2. cisi Turgut Reis'in yaptığı seferdir.

Hayrettin Paşa'nın Nice seferi 

Şarklen, Trablusgarp'ı işgal ettikten sonra bu bölgeye Sen Jean Şövalyelerini yerleştirdi.Kazanılan Preveze Savaşı sonrası Osmanlı'ya karşılık vermek adına hazırlanana Haçlı Donanması Cezayir'e saldırdı. Şarlken, Fransa Kralı I. François ile yeniden mücadeleye girişir. Zaten tek başına Şarlken ile basa çıkamayacağını anlamış bulunan François, Preveze Savaşı'ndan sonra yeniden Osmanlılar'a yaklaşmak istiyordu. Bu sebeple Osmanlılardan yardim talebinde bulunur. Basından beri Fransızlarla iş birliğinden yana olan ve 1532'de I. François ile ilişki kurmuş bulunan Barbaros'un da uygun görmesiyle Akdeniz'de Şarlken'e bağlı bulunan yerlere karşı ortak bir harekete karar verilir.[Barbaros, Fransız donanması ile birlikte müstakil bir harekata memur edilir. Süleyman bu konuda Barbaros'a

Hayreddin! Seni Fransızlara yardım etmek ve İspanya üzerine yüklenmek üzere başkomutan yapıyorum. Bu seferki vazifen çok ağırdır. Çünkü Fransızlardan başka Akdeniz'de kimlerin donanması varsa, onlara meydan okuyacaksın. Kapıkulundan gerekli sayıda tüfekçiden başka, sana istediğin kuvvetleri de vereceğim.

demiştir. 29 Mayıs 1543'te yanında Fransız elçisi olduğu halde İstanbul'dan hareket eden Barbaros, ll0 gemilik filosuyla Massına, Reggio ve Ostia gibi İtalyan sahillerini vurduktan sonra 20 Temmuz'daMarsilya önlerine geldiğinde burada törenlerle karşılanır.Burada, Fransız donanmasının hazırlıklarının tamamlanmasından sonra 30 gemilik Fransız donanması ile müştereken Şarlken'in müttefiki ve Savoi Dükü olan Charles'in elinde bulunan Nice'i muhasara eder. Şehir, 20 Ağustos'ta ele geçirildiği halde, Fransızların dindaşlarına karşı yavaş davrnamasından dolayı iç kaleyi fethe lüzum görmediği ve Fransızların bu tavrına çok kızdığı için Barbaros, kuşatmaya son verir.Bundan sonra Osmanlı donanmasının kışı Toulon'da geçirmesi uygun görülür. Fakat altı ay kadar Güney Fransa'da kalan Barbaros, François'in, Şarlken ile anlaşması karşısında İstanbul'a dönmek zorunda kalır. Dönüş sırasında da Cenova'da esir bulunan Turgut Reis'le birlikte orada esaret hayati yasayan birçok Müslüman ve Türk esiri de kurtarır.O, Cenova'daki Müslüman esirleri kurtardıktan başka, oradan da birçok esir ve ganimet alıp 1544 senesinin yaz aylarında İstanbul'a döner. Sultan tarafindan büyük deniz gazasının kahramanı sıfatıyla kabul edildi. 1546'da Hayreddin Paşa öldükten sonra da fetihler durmadı.

Turgut Reis'in Seferi

Osmanlı Donanması 1552 senesi ilkbaharında Kaptan-ı Derya Sinan Paşa komutasında Bati Akdeniz seferine çıkar. Donanma, Fransa Kralı II. Henri'nin, Şarlken ile aralarında meydana gelen düşmanlık yüzünden Osmanlılar'dan yardim istemesi üzerine ikinci defa olarak Fransa'ya yardıma gidiyordu. Bu sefere Karlıeli sancakbeyi Turgut Reis de katılmıştı.Fransa elçisi Daramon da üç gemi ile Osmanlı donanması ile beraberdi. Başlangıçta Fransa'nın yardim talebini kabul etmeyen Kanunî, daha sonra Avusturya ile aralarındaki nazik durum karsisinda Fransa'ya yardıma karar verir. Karlıeli BeyiTurgut Reis, Sicilya kıyılarını vurmaya mecbur edilmişti. Donanma İtalya sahillerini dolaşarak Napoli'ye gelir. Orada Fransız donanması beklenir. Fakat beklenilen donanma gelmeyince yolda rastlanılır diye bir müddet kuzeye doğru seyredilir. Bu sırada Andrea Doria'nın Napoli tarafına geçeceği haber alınarak Turgut Reis'in tavsiyesiyle Ponza adaları tarafında pusu kurulur. Pusuya düşürülen Andrea Doria yenilerek Sardunya adasına doğru kaçar. 5 Ağustos 1552'de cereyan eden bu hadisede Doria'nın 7 gemisi zaptedilir.

İkinci İran Seferi


Sultan, Avusturya seferinde iken Safevi Şahı I. Tahmasb Tebriz, Nahçıvan ve Van'ı ele geçirdi. Ayrıca Şii hakimiyetini de güçlü bir şekilde tesis etmiş, hatta bölgeye "halife" adlı casuslar bile göndermişti.Şah Tahmasb'ın kardeşi Elkas Mirza ise Safevi Devleti tahtaına çıkmak istiyordu. İsyan etti, fakat başarılı olamayarak I. Süleyman'a sığındı. Elkas Mirza sık sık padişahı tahrik etti. Asvusturya ile de İstanbul'da anlatşma (1533) yapldığından dolayı batıda durumu rahat gören I. Süleyman toplam 11, Azerbaycan üzerine 2. seferine çıktı. Bu esnada Bosna valisi olan Ulama Han, İran halkının durumunu iyi bildiği için Erzurum Beylerbeyliğine getirilerek Elkas'a lala tayin edilir. Elkas ve Süleyman maiyetindeki kuvvetlerle İstanbul'dan hareket eti. Bu gelişmelerden haberdar olan Tahmasb da ordusunu topladı.

Önce Van'ı isteyen Sultan Süleyman, Ulema ve bazı paşaları memur ettikten sonra kendisi Tebriz'e girer. 15 Ağustos'ta tekrar Van'a gelen Padişah 24 Ağustos 1548'de Van'ı İranlıların elinden tekrar aldı. Defterdar Sarı İlyas Çelebi'yi Van Beylerbeyliğine tayin eden hükümdar, geri dönmek üzere harekete geçti.[92] Erciş,Ahlat ve Adilcevaz taraflarına akınlarda bulunan Şah Tahmasb, Kars kalesini ise ele geçirdi ve Erzincan'a kadar ilerledi. Bu haberler, Diyarbakır'da bulunan Padişaha ulaşınca, vezir Ahmed Paşa'yı büyük bir kuvvetle Şah'ın üzerine gönderir. Bu arada, kendi arzusu üzerine Elkas Mirza'yı da İsfahan taraflarını vurup yağmalamak üzere gönderir. Kuvvetlerinin mühim bir kısmi imha edilen Şah Tahmasb, geri çekilerek Karabağ'a gider. Süleyman ise Halep'de kışı geçirir.

Süleyman, 1549'da ordu ile tekrar Diyarbekir'e geldiğinde, Gürcüler, Artvin sancağına girdi. Bu sebeple Padişah, Diyarbakır'da kalıp III. Vezir Ahmed Paşa görevlendirildi. Tortum üzerine yürüyen Kara Ahmed Paşa, şehri ele geçirdi. Bu arada Süleyman, 21 Aralık 1549'da İstanbul'a döner. İran'a yapılan bu ikinci sefer sonucunda bazı eyaletler kurulduğu gibi, Şirvan ülkesi ise, Osmanlılar'ın yardımı ile bir müddet için bağımsızlığını kazanmıştı.

Trablusgarp'ın fethi

Sultan, Trablusgarp'ın fethedilip, Müslümanlar'ın işgalden kurtarılması için hazırlıkların başlaması emrini verdi. Turgut Reis'e de bir Kur'an ve bir altın kılıç gönderip, Trablusgarp'ın fethine yardımcı olması emredilmişti. Eğer Trablusgarp fethedilirse bölgenin valiliği Turgut Reis'e verilecekti.. Turgut Reis ile birleşen Osmanlı donanması Malta'nın yanındaki Gazo Adası zaptetti. Sonra, Trablusgarp Kalesi kuşatıldı. Kale 15 Ağustos 1551'de teslim oldu.Kaptan-ı Derya Sinan Paşa'nın Trablusgarp Valiliği'ni Turgut Reis'e verdirtmeyip, Tacura Sancakbeyi Murad Bey'i vali olarak tayin etti. Bunun üzerine Turgut Reis de donanmadan ayrıldı. Turgut Reis donanmayı terk edince leventlerin büyük bir kısmı da Reis'in ardından gitti. Turgut Reis denizcilerin bir kısmını Osmanlı donanmasına geri döndürdü.Daha sonra Turgut Reis'e Karlıili Sancakbeyliği verildi. 1554'te Kaptanıderya Sinan Paşa'nın ölümüyle reisin önündeki en büyük engel kalkmıştı. Bir süre sonra İstanbul'a gelen Turgut Reis, Kanunî'ye kendisine Trablusgarp Valiliği vereceği vaadini hatırlatınca, padişah tarafından 1556'da Libya Valiliği'ne tayin edildi.

Hint Deniz Seferleri


Akdeniz'de Osmanlılar'la Hristiyan Akdeniz devletleri arasında her iki taraf için de yıpratıcı deniz savaşları yapılırken, Osmanlı Devleti 1538'den başlayarak Hint Okyanusu'nda Portekizliler ile mücadeleye girişti Osmanlı Devleti'nin Hint Okyanusu için mücadelesi 1669'a kadar sürdü.Bu süre içinde birkaç kezHindistan'a, bir kez de Sumatra Adası'na donanma gönderildi; Yemen, Habeşistan ve bazı Afrika ülkeleri Osmanlı Devleti'ne katıldı. Hint Okyanusu'nda Portekizlilere karşı bazı deniz başarıları elde edildi ise de, Osmanlılar Hint Okyanusu'nda kesin bir üstünlük sağlayamadılar. I. Deniz Seferi Kanuni, İspanyol ve Portekiz donanmalarının bulunduğu Hint Okyanusu'na sefer düzenledi. Düzenlenen ilk seferde Hadım Süleman Paşa Yemen'i aldı. 1551 yılında düzenlenen ikinci seferde Osmanlı donanmasının başında Piri Reis vardı.Bu seferde Maskat'ı aldı ardından Piri Reis 1552'de Umman ve Basra üzerine 30 gemiyle çıktığı seferde, Hürmüz Kalesi'ni kuşatmıştı. Portekizlilerden aldığı haraç karşılığı kuşatmayı kaldırdı ve donanmasıyla Basra'ya döndü. Tamire muhtaç donanmayı orada bırakıp ganimet yüklü üç gemi ile Mısır'a döndü, gemilerden birisi yolda battı.Donanmayı Basra'da bırakması kusur sayıldığı için Mısır'da hapsedildi. Basra valisi Kubat Paşa'ya ganimetten istediği haracı vermemesi, Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa'nın politik hırsı yüzünden hakkında padişaha olumsuz rapor verildi ve dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanı üzerine 1554'te boynu vurularak idam edildi.İdam edildiğinde 80 yaşının üzerinde olan Piri Reis'in terekesine devletçe el konuldu. III. Deniz Seferi'nin başında olan Seydi Ali Reis pek de büyük bir çatışma olmadan seferini tamamladı.GördükleriniMir'at-ül Memalik adlı seyahatnamede topladı. Bu seyahatname Osmanlıda'ki ilk seyahatname örneğidir.

Erdel Seferi


1551'de Alman kuvvetleri Erdel'e girdi. Sultan, Alman kuvvetlerinin Erdel'e girdiğine kani olunca Avusturya elçisinden durumu sordurtarak onu haps ettirdiği gibi Rumeli Beylerbeyi Sokullu Mehmed Paşa'yı Erdel üzerine yürümekle görevlendirmişti. 10 Temmuz 1551'de Sofya'dan hareket eden Sokullu, bir müddet sonra 7 Eylül'de Slankamen'den ayrılarak Beçe önlerine gelip burayı ele geçirir. Ayrıca, Beçkerek ve Çanad'dan başka 12 kaleyi daha zapt ederek Osmanlı hâkimiyetine katar. Lipva'yi da kolaylıkla ele geçirdikten sonra Temeşvar'ı kuşatır. Fakat iklim şartlarının müsait olmaması üzerine Belgrad'a döner. Kara Ahmet Paşa daha sonra Temeşvar'ı fetheder.

Sokullu Mehmed Paşa'nın çekilmesi üzerine Avusturya ordusu Erdel'e girerek Lipva'yi geri aldığı gibi Segedin'i de muhasara eder. Bu sırada Segedin sancakbeyi olan Mihal oğlu Hızır Bey'in iç kaleye kapanıp, Budin Beylerbeyi olan Hadim Ali Paşa'yı keyfiyetten haberdar etmesi üzerine Segedin önlerine gelen Ali Paşa, Avusturya ordusunu imha etmişti. İki taraf arasındaki savaş 1562 yılına kadar sürer.Bu tarihte Ferdinand, Busbecq adındaki elçisini anlaşmak üzere İstanbul'a gönderir. Yine bu sırada Şarlken'in çekilmesinden dolayı Ferdinand beş seneden beri Alman İmparatoru bulunuyordu. Böylece en son olarak Ferdinand, Erdel'den vaz geçmiş ve eskisi gibi elinde bulunan Macaristan için 30.000 duka altını kabul ile sekiz senelik bir barış imzalamıştı (1562).

Nahcivan Seferi

"'Sultan alçak bir sedire oturmuştu. Otuz santimden yüksek olmayan bu sedirin üstünde bir çok değerli örtüler ve zarif işlemeli yastıklar vardı. Yayı ve okları yanında duruyordu. Söylediğim gibi yüzünde tebessümden başka her şey mevcuttu. Bu ifadeye hüzünle birlikte azametli bir sertlik hakimdi… Muhteşem Süleyman'ın üzerimde bıraktığı etkiyi anlatmamı arzu edersiniz sanırım. Yılların ağırlığını hissetmeye başlamış olmasına rağmen davranışındaki asalet ve genelde dış görünüşü böyle uçsuz bucaksız bir imparatorluğun hükümdarına yakışır seviyede. Her zaman tasarruftan yana ve kendine hakim. Hatalar yapabileceği gençlik dönemlerinde bile Türkler tarafından suçlanmamış. İlk yıllarında dahi şaraptan uzak durmuş…kötü alışkanlıklara kapılmamış. Dinin ve geleneklerin katı bir muhafızı; Dindardır, ibadetini hiç ihmâl etmez. Bir emeli devletin hudutlarını genişletmek ise, diğeri de aynı derecede dinini yükseltmek, yaymaktır... Bu yaşlı adam kaderin getirdiği her şeye boyun eğen öyle…bir yüreğe sahipti ki bütün övgülere karşı heyecansızdı"

Safeviler 1553 yılında tekrar saldırıya geçti ve Erzurum'u kuşattı. Bunun üzerine 12. Seferini de (1553-1555) Azerbaycan'a yaptı. Bu sefere Nahcivan Seferi de denir.1554 yılında Osmanlı Ordusu Kars'a geldikten sonra, Erivan, Nahcivan ve Karabağ'ı alarak yakıp yıkmıştı.Bunun üzerine Şah Tahmasp, o sırada ordusu ileAmasya'ya dönmüş olan Kanuni Süleyman'a elçi göndererek mektupla barış istemiştir. Şah, bu mektubunda Osmanlılara karşı dostluğunu belirttikten ve Bağdat'ı Osmanlılara bıraktığını bildirdikten sonra, Azerbaycan hacılarının, İslam'ın kutsal yerlerini ziyaret etmelerine izin verilmesini diliyordu. Padişah verdiği cevapta Azerbaycan'ın İran'a bırakıldığını ve istenilen iznin de verildiğini bildirmiş, Şah tarafından bozulmadığı müddetçe, barışın devam edeceğini garanti etmiştir.1555 yılında yapılan Amasya Antlaşması'na göre Tebriz Azerbaycan'a Bağdat ve Gürcistan'ın bir bölümü Osmanlılar'a bırakıldı.Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi İmparatorluğu arasında yapılan ilk yazılı antlaşmadır.Böylece sonuçlanmış olan İran Savaşları, Osmanlı Devleti 'ne Anadolu'nun savunulması bakımından önemli olan Doğu Anadolu'yu kazandırmış ve Hint ticaret yolunun geçtiği Irak arazisinin ele geçirilmesini sağlamıştır.

Şehzade Mustafa Olayı


1553'de Şehzade Mustafa olayı yaşandı. Mustafa, I. Süleyman'ın Mahidevran Sultan'dan olan ilk çocuğudur. Şehzade Mustafa yetişkinliğe ulaşınca Osmanlı geleneğine uyarak Amasya'ya vali olarak gönderildi. Yine gelenek olduğu üzere annesi Mahidevran Sultan da oğluyla birlikte Amasya'ya gitti. Şehzade Mustafa'nın I. Süleyman'ın en büyük oğlu olması ve sevilen bir şehzade olması nedeniyle babasından sonra tahta çıkması bekleniyordu. Ancak Mustafa, İran Şahı Tahmasp'a kendisinin veliaht olmasından dolayı padişah olacağına dair mektuplar gönderdi. Sultan Süleyman Mustafa'nın büyük tehlike haline geldiğini düşünerek onu 1553 yılında Ereğli ovasında kendi otağında boğdurttu. Bazı yazarlar Mustafa'yı[3], bazıları I. Süleyman'ı bir kısmı ise Hürrem Sultan ve Damat Rüstem Paşa'yıeleştirir.

Şehzade Bayezit'in isyanı


1562 yılında ise Şehzade Bayezit ayaklandı ve sonra İran'a gitti. Şah ise barışı bozmamak için şehzadeyi öldürttü. Bu olayda bazı yazarlar Şehzadeyi haksız bulurken, bazı yazarlar II. Selim'i bazı yazarlar ise Safevi Devleti'ni tahtta şehzade bırakmamak amacıyla komplo kurduğunu belirtir.

Fas'a doğru


Cerbe Deniz Muharebesi 


1560 yılında Turgut Reis ve Piyale Paşa komutasında Osmanlı donanması ile Andrea Doria komutasındaki çoğunluğunu Haçlı askerlerinin oluşturduğu İspanyol donanması arasında yapılan savaşı Osmanlı İmparatorluğu kazandı.Savaşda Haçlı donanmasının yarısı batırıldı. Cerbe Muharebesi'nde Osmanlı Akdeniz'de hakimiyetinin zirvesine çıkmıştır. Türklerin Akdeniz'deki yenilmezliği 1571İnebahtı Savaşı'na kadar devam etmiştir.

Malta Kuşatması


Trablusgarp ve Cezayir'in güvenliği için Malta'nın da alınması gerekiyordu.1565 yılında Turgut Reis'in ve Piyale Paşa'nın komutasındaki deniz askerleri (leventler) Malta Adası'nı kuşatma altına aldı. Ancak kuşatma başarısızlıkla sonuçlandı ve Turgut Reis savaşta aldığı darbe ile vefat etti.Ancak 1566 yılında I. Süleyman'ın vefatına az kala Piyale Paşa komutasındaki gemiler Sakız Adası'nı fethetmişlerdir.

Zigetvar Seferi 


Avusturya Arşidükü Maksimilyan'ın İstanbul Antlaşması'nı bozması, vergisini ödememesi ve Erdel'e girmesi üzerine Son seferini (13. seferi) de Zigetvar Beyi Zirini üzerine yaptı.Yaklaşık 1 ay süren kuşatma sonrası Zigetvar Osmanlı'ya katıldı.Aslında hedef Viyana'ydı. Ancak Sokullu Mehmet Paşa ordunun yetersiz olduğunu düşündüğünden kale kuşatıldıktan sonra İstanbul'a geri döndü. Zigetvar fethedilmeden bir gün önce, 6 Eylül 1566 tarihinde Süleyman vefat etti.Savaş sırasında Kanuni'nin öldüğü askerlere söylenmedi. Bu durum askerlerin moralinin bozulmaması için yapılmıştır. Süleyman'dan sonra tahta II. Selim geçti.Sultan Süleyman saltanatında 9 sadrazam, 7 şeyhülislam ve 10 Kaptan-ı Derya görmüştür.

Kapitülasyonlar

Kapitülasyon, bir ülkenin vatandaşı olan, ya da olmayan kişilere ülkenin hükümdarı tarafından verilen ayrıcalık hakkıdır. Tarihte kazandığı özel anlamla kapitülasyon, bir ülke tarafından başka bir ülkenin vatandaşlarına verilen ticari ayrıcalıklar bütünüdür.İlk defa 1352'de Cenevizlilere verilen Kapitülasyonlardaha sonra çeşitli devletlere verildi. Fransa'ya 1535 yılında Fransa ile dostluk havası içerisinde iken Fransızların hazırladığı Kapitülasyon taslağı Osmanlı padişahınca tasdik edilmemişti.Bu taslağa göre eşit şartlar ve mütekabiliyet esası getiriliyordu. Halbuki Osmanlı Devleti padişahın tek taraflı yemini "Ahdi" ile verildiğinden Ahidname diye adlandırılmıştı ve her padişah değiştiğinde yenilenmesi gerekiyordu. Resmen ilk Fransız Kapitülasyonu, Süleyman'ın ölümünden 3 yıl sonra 1569 yılında verildi.

I. Süleyman devrinde gelişmeler

Mimari eserler

Bir gün , (Süleymaniye) caminin minber ve mihrabının yapılmasıyla meşgul olurken, padişah geldi. Binanın süratli yapılmadığına hiddetlendiler. Ben de: “ İki ayda tamam olur.” dedim. Padişah, orada hazır olan ağaları şahit tutup: “ Hele iki ayda tamam olmaz ise seninle görüşürüz!” dedi. Saraya gidince de Haznedar başı ve sâir ağalara buyurmuşlar ki: Mimarın aklını kaçırdığı belli oldu. Hiç iki ayda bu kadar iş yapılır mı? Herif, başı korkusundan aklını kaçırdı, çağırıp siz de sual ediniz. demiş. Beni çağırdılar, doğruca saraya gittim, sordular, orada da iki ayda biteceğini söyledim. Gece gündüz durmadan çalışıldı. Yine bir gün padişah gelerek: “Sözünde kararlı mısın?” dedi. “Evet” dedim. İki ay tamam olunca bina da tamam oldu. Anahtarını padişahın mübarek ellerine verdim ve dua edip el kavuşturup durdum.” Padişah da: “ Bu bina eylediğin beytullahı yine senin açman evlâdır.” dedi, dua ve senâ edip anahtarı verince: “ Ya Fettah!..” deyip açtım.

Mimar Sinan

Sultan Süleyman'ın 46 yıl saltanatı, imar faaliyetlerinin de zirvesini oluşturmaktadır. Bu dönemde Osmanlı'da büyük ve hızlı bir şehirleşme görülmüştür. İlk iş olarak Yavuz Sultan Selim tarafından temelleri atılan İstanbul Sultan Selim Camii tamamlanmış, bunun dışında vezirler birçok yerde adlarına camii, külliye, medrese, hamam ve vakıf yaptırmışlardır. (örn.Rüstem Paşa Camii, Çoban Mustafa Paşa Külliyesi, Bozöyük Kasım Paşa Camii vb.) Bu dönemin en büyük mimarı Mimar Sinan olarak kabul edilir. Sinan, Sultan Süleyman devri ve sonrasında 92 camii, 52 mescit, 57 medrese, 7 darül-kurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa (hastane), 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 375 eser vermiştir. Ayrıca Süleyman, su yollarına önem vermiş ve birçok eski barajdan İstanbul'a su getirtmiştir. Sultanın en önemli yaptırdığı hayrı ise Süleymaniye Camii olarak kabul edilir. Hatta bu camii ile ilgili olarak birçok rivayet mevcuttur. Bunun dışında Bizans döneminden kalan çeşitli su kemerlerini çeşitli yollarla İstanbul'a getirtilmiştir. Yapılan şehirleşme faaliyetleri göz önüne alındığında, Sultan Süleyman'ın mimariye çok önem verdiği anlaşılmaktadır.

Bu dönemde İstanbul ve çevresinde 485 camii, 4494 mescid, 100 imaret, 417 kervansaray, 1653 ilk mektep (ilkokul), 335 tekke, 4985 çeşme, 874 hamam, 743 kilise 11000 kadar cadde-sokak bulunmaktaydı.

Sanatsal faaliyetler

I. Süleyman'ın saltanatı aynı zamanda divan edebiyatının da altın çağı olarak kabul edilir. Bu dönemde Fuzuli, Bâki, Bağdatlı Ruhi gibi şairler divan şiirinin en iyi örneklerini vermişlerdir. Bunun dışında Sultan Süleyman edebiyatla oldukça ilgilenmiş, Muhibbi mahlasıyla 2779 adet gazel yazarak divan edebiyatının gazel rekorunu kırmıştır.

Sultan Süleyman döneminde ayrıca sadrazam Pargalı Makbul İbrahim Paşa, Mohaç Meydan Savaşı sonrasında Budin'den İstanbul'a Üç Güzeller olarak anılan mitolojik heykeller getirmiş ve At Meydanında bulunan sarayına dikmiştir. Bu heykeller her ne kadar ilgi uyandırsa da bazı çevreler tarafından put olarak görülüp hoş karşılanmadığı için kalıcı olamamıştır.[35] Bu heykellerin yanı sıra, Budin'den bazı Doğu ve Batı düşünürlerinin eserleri İstanbul'a getirilmiş ve kütüphane oluşturulmuştur. Bu eserler Macar kralı Matthias Corvinus'un kurduğu geniş kütüphaneden savaş ganimeti olarak elde edilmiştir. Süleyman bu yönüyle Osmanlı kütüphane kültüründe etkili ve önemli bir padişah olarak yer alır.

Ayrıca Matrakçı Nasuh gibi minyatür alanında önemli isimlerde bu dönemde yer almıştır. Yine Mimar Sinan'ın bıraktığı Süleymaniye Camii gibi mimari eserlerde de oldukça yoğun bir sanatsal doku vardır.

Eğitim

Sultan Süleyman döneminde çok sayıda medrese kurulmuştur. Bu dönemde sarayda kurulan kütüphanelerden çok, medrese ve külliyelerde kurulan kütüphanelerin ön planda olduğu görülmektedir. Bu da, devletin halkın eğitimini daha ön planda tutmaya başladığının göstergesi olarak görülebilir.

I. Süleyman döneminde kurulan ve Osmanlı Devleti’nin ikinci büyük eğitim kurumu olan Süleymaniye Medreseleri açmış olduğu farklı bilim dalları nedeniyle (özellikle tıp, matematik ve diğer akli bilimler) yeniden bir sınıflamaya gidilmiştir. Sultan Süleyman döneminde yapılan düzenlemeyle Osmanlı medreselerinde eğitim Dahil medreselerinden sonra iki aşamaya ayrılmıştır. Birincisi Sahn-ı Seman medreselerinde hukuk, ilâhiyat ve edebiyat dallarında yapılan eğitim, ikincisi ise Süleymaniye Medreselerinde matematik ve tıp alanlarında yapılan eğitimdir.

Ordunun durumu 

Sultan Süleyman dönemi daha bir çok alanda olduğu gibi askeri alanda da zirve dönemi olarak kabul edilmektedir. Öyle ki bu dönemde birçok kale ve şehir fethedilmiş, diğer devletlere karşı oldukça üstün bir askeri güç elde edilmiştir. Fakat bunun dışında bazı aksaklıklarda görülmüştür. I. Süleyman'ın saltanatının ilk yıllarında, 16 Mayıs 1525'te Yeniçeriler padişahın ve sadrazamın başkentten uzakta olmasını fırsat bilip isyan başlatmış, fakat isyan padişahın hızlı ve sert müdahalesiyle yayılmadan bastırılmıştır. Bu dönemde Avusturya'nın Osmanlı elçiliğini yapmış olan Busbecq, Türk Mektupları isimli eserinde Osmanlı ordusunun düzenini, disiplinini hayranlıkla anlatır. Bunun dışında Busbecq, Osmanlı ordusunun Avrupa ülkelerine kıyasla çok daha üstün olduğunu vurgulayarak askerlerin seferde nasıl beslendiklerine kadar o dönemle ilgili birçok bilgi verir.

Tarihin bilinen en kısa sürede sona eren meydan muharebesi Mohaç Savaşı Osmanlı ordusunun o dönemdeki gücünü kanıtlar niteliktedir. Osmanlı ordusu iki buçuk saat gibi kısa bir sürede Macar ordusunu yok ederek Budin'e girmiştir. Bu savaş neticesinde Osmanlı'nın meydan muharebelerindeki üstünlüğü anlaşılmıştır.

Donanma 

Sultan Süleyman
Muhteşem Süleyman'ın ABD Temsilciler Meclisi'nde bulunan portresi. Süleyman'la birlikte tarihteki en iyi 23 kanun yapıcı tespit edilerek mermer plakalar üzerine portreleri yapılmıştır.

Kanuni döneminde donanmada çok büyük gelişmeler yaşanmıştır. Akdeniz'de Osmanlı Devleti büyük zaferler elde etmiş, pek çok denizci yetiştirmiştir. Öyle ki bu deniz daha sonra tarihçiler tarafından Türk Gölü olarak adlandırılmıştır. Ayrıca bu dönemde önemli bir politika izlenerek Osmanlı sularda korsanların müdahaleleriyle karşılaşmamış, korsanları devlet hizmetine sokmaya başlamıştır. 

Kanuni’nin saltanatı süresince Kurdoğlu Muslihittin Reis, Barbaros Hayrettin Paşa, Piyale Paşa başta olmak üzere 10 Kaptan-ı Derya görev yaptı.

Ayrıca Piri Reis ve Turgut Reis gibi önemli denizciler bulunmaktaydı. Sultan Süleyman'ın Barbaros Hayreddin Paşa'nın yeteneğini fark ederek onu Kaptan-ı Deryayapması Osmanlı denizcilik tarihi açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu olayla birlikte Osmanlı yükselme devri içerisinde denizlerde eskisinden çok daha aktif bir rol izlemiş, İtalyanlar, İspanyollar ve diğer Haçlı ordularıyla denizde savaşarak önemli başarılar elde etmiştir.

Kanuni’nin Deniz Gücü politikası incelendiğinde tüm denizlerde donanma bulundurmak istemesi ve dünyanın en güçlü donanmasını oluşturması yönüyle deniz gücüne çok önem verdiği görülmektedir. Dönemin faal donanmaları şunlardır:

1- İstanbul Kasımpaşa’daki Büyük Donanma

2- Gelibolu Donanması

3- Arnavutluk’ta Adriyatik Donanması

4- Mısır’da İskenderiye Donanması

5- Kızıldeniz’de Süveyş (Hint) Donanması

6- Basra Donanması

7- Garp Ocakları Donanması

İdari gelişmeler 

I. Süleyman döneminde çok önemli idari gelişmeler yaşandı. Bu devirde çok sayıda kanun düzenlenmiş ve hukuki anlamda Osmanlı'da büyük ilerlemeler görülmüştür. Düzenlediği kanunlar ve adalete duyduğu önem dolayısıyla bunun sonucunda I. Süleyman daha sonraki tarihçiler tarafından Kanuni Sultan Süleyman ismine layık görülmüştür.

Sultan Süleyman döneminde yaşanan gelişmelerinin yanı sıra bazı bozulmaların görüldüğü iddia edilmektedir. Avusturya Elçisi Busbecq ve bazı Osmanlı tarihçileri Sultan Süleyman'ın sadrazamlarından biri olan Damat Rüstem Paşa'nın rüşvet aldığını söylemiştir.  Ancak Rüstem Paşa, devlet erkanı ve Batılılar tarafından yetenekli de görülmüştür.Ancak I. Süleyman'ın son sadrazamı Sokullu Mehmed Paşa devlet idaresinde pek çok düzenleme gerçekleştirerek bozulmaları önlemiştir.

Hazine 

Kanuni Sultan Süleyman döneminde sadece Sivas Eyaleti'nde 20 milyon altın varken Avrupa'nın tüm altını 50 milyondu. Bu dönemde devletin askeri ve siyasi gücüne karşın, seferlere ve imar faaliyetlerine yapılan harcamalar ile hazine zayıflamaya başlamıştır. Fakat yinede devletin ekonomik gücünde ciddi bir düşüş görülmemiş, bu durum daha sonraki padişahların dönemine rastlamıştır. Sultan Süleyman tahta geçtiğinde babasından oldukça dolu bir hazine devralmıştır.

Özel Hayatı

Hürrem Sultan 


Hürrem Sultan, Tatarlar tarafından Dinyester üzerinde Lvov yakınındaki yaşadığı yerden esir alınmıştır. Daha sonra hangi yollarla hareme alındığı bilinmemektedir. Bazı tarihçiler Süleyman Manisa'da sancakbeyliği yaptığı sırada haremine girdiğini, bazı tarihçiler ise Sultan Süleyman tahta geçtikten sonra haremine dahil olduğunu savunmaktadır. Hürrem Sultan'ın doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, hareme dahil oluşunun 14-17 yaşları aralığında olduğu tahmin edilmektedir.

Hürrem Sultan kısa sürede Sultan Süleyman'ın gözdesi olmuştur. I. Süleyman, daha önceki padişahların cariyelerle nikah yapmama geleneğini yıkarak, Hürrem Sultan'la nikah kıymıştır. Bununla ilgili pek çok rivayet mevcuttur. Hürrem Sultan'ın Sultan Süleyman üzerindeki nüfuzu, çağında onun padişaha büyü yaptığı söylentilerine neden olmuştur. Askerin ve ulemanın gözdesi olan Şehzade Mustafa'nın padişahın emri ile öldürülmesinde büyük etkisi olduğu savı yaygındır.

Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'a büyük bir aşkla bağlı olduğu, ona yazdığı şiirlerden açıkça anlaşılmaktadır. Hürrem Sultan da padişaha seferleri esnasında mektuplar göndermiş, bu mektuplar günümüze ulaşmıştır. Sultan Süleyman sefer için gittiği yerlerden Hürrem Sultan'a mücevher, kumaş ve kürk gibi hediyeler ve bazı zamanlarda sakalından bir tel gönderiyordu.

Pargalı İbrahim Paşa


Sultan Süleyman, Manisa'da sancakbeyliği görevini yaptığı sıralarda Pargalı İbrahim ile tanıştı ve onu maiyetine aldı. İkisinin arasında günden güne artan bir dostluk oluştu. Sultan Süleyman tahta çıktığında İbrahim'i de yanına aldı ve onu Hasodabaşı yaptı. İbrahim padişaha olan yakınlığı ve yetenekleri ile hızla yükselmiş, sadrazamlık ve daha sonrada Serasker Sultan olarak anılmaya başlanmıştır. Padişahla olan yakınlığından dolayı Makbul lakabını alan İbrahim, 15 gün süren oldukça görkemli bir düğün yaparak hanedana damat olmuş, kendisine özel saray yaptırılmış, hızla yükselmiş ve geniş yetkiler elde etmiştir. İbrahim Paşa 1536 yılında, 14-15 Mart gecesi iftar için saraya davet edilmiş, iftardan sonra padişahın emriyle cellatlar tarafından boğdurulmuştur. Ölümüyle ilgili birçok neden öne sürülmektedir.

Mimar Sinan 

Mimar Sinan, 1521 yılında Sultan Süleyman’ın Belgrad Seferine Yeniçeri olarak katıldı. 1522’de Rodos Seferine ve Belgrad Seferine Atlı Sekban olarak katılıp, 1526 Mohaç Meydan Muharebesi'nden sonra, gösterdiği yararlıklar sebebiyle takdir edilerek Acemi Oğlanlar Yayabaşılığına (Bölük Komutanı) terfi ettirildi.Sonraları Zemberekçibaşı ve Başteknisyen oldu.

1533 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın İran Seferi sırasında Van Gölü'nde karşı sahile gitmek için Mimar Sinan iki haftada üç adet kadırga yapıp donatarak büyük itibar kazandı. İran Seferinden dönüşte, Yeniçeri Ocağı'nda itibarı yüksek olan Hasekilik rütbesi verildi. Bu rütbeyle, 1537 Korfu, Pulya ve 1538 Moldavya seferlerine katıldı. 1538 yılındaki Karaboğdan Seferinde ordunun Prut Nehri'ni geçmesi için köprü gerekmiş bataklık alanda günlerce uğraşılmasına karşın köprü kurulamamış görev Damat Çelebi Lütfi Paşa'nın emriyle Sinan'a verilmiştir.

« Hemen adı geçen suyun üstüne bir güzel köprünün yapımına başladım. 10 günde yüksek bir köprü yaptım. İslam ordusu ile bütün canlıların şahı , sevinçle geçtiler...Yeniçeri ocağındaki yolumdan ayrılacak olma düşüncesi elem verse de sonunda yine mimarlığın camiler inşa edip birçok dünya ve ahret muradına vesile olacağını düşünüp kabul ettim. »
(Tezkiretü'l Bünyan ve Tezkiretü'l Ebniye)

Köprünün yapımından sonra Sinan 17 yıllık yeniçerilik hayatından sonra 49 yaşında Başmimarlık görevine atanır. Sultan Süleyman ile bir çok ilişkisi vardır. (Yaşadıklarını Sai Mustafa Çelebi'ye yazdırdığı Tezkiretü'l Bünyan ve Tezkiretü'l Ebniye kitabında bizzat kendisi anlatır) Son zamanlarda bazı tarihçiler tarafından Mihrimah Sultan'a aşık olduğu yolunda ve yaptırdığı camilerde aşkını işlediği ile ilgili sözler söylenmiş ve kitaplar yazılmıştır.Buna göre Mimar Sinan Mihrimah'a aşık olmuş, ve Mihrimah'ın adına yaptırdığı iki camii de buna göre yapmıştır. Lakin böyle bir olay o dönemki Osmanlı tarihlerinde geçmemektedir. Bazı tarihçiler buna dayanarak bu iddianın yanlış olduğunu ve imkansız olduğunu ileri sürmüştür.

Barbaros Hayreddin Paşa

Hayreddin Paşa'nın asıl adı Hızır'dı (Hızır Reis). "Dinin hayırlısı" anlamına gelen Hayreddin adını Osmanlı Devletine yaptığı hizmetinden dolayı Kanuni Sultan Süleyman vermişti. Avrupalılar ağabeyi Oruç Reis'e (Baba Oruç) kızıla çalan sakalı ve Baba Oruç adının İtalyanca barbarossa (kızıl sakal) sözcüğünü çağrıştırması yüzünden Barbarossa adını vermişlerdi. Oruç Reis'in İspanyollarla yaptığı bir savaşta ölmesinin ardından kardeşi Hızır için kullanılmaya başlanan bu isim, Türkçeye Barbaros olarak yerleşti.

Sokullu Mehmet paşa 

Kanuni Sultan Süleyman'ın son vezir-i azamı olmuştur. Hem Osmanlı İmparatorluğu'nun zirvede bulunduğu dönemi simgelemesi itibariyle hem de icraatları, projeleri ve kişiliği nedenleriyle en büyük Osmanlı sadrazamlarından biri kabul edilir.

Kişiliği

I. Süleyman, başarılı bir asker, kudretli olarak kabul edilen bir devlet adamı, eşine nadir rastlanan bir devlet teşkilatçısıydı. Kanuni ünvanını kanunları yenileyip ek kanunlar yapıp, bunlara önem verdiği için verildi.[33] Osmanlı'nın her çeşit yapılanması bu dönemde yükseldi. Ayrıca başarılı bir şair olan I. Süleyman, Muhibbî veya vezin gereği nadiren de olsa Muhib, I. Süleyman, Meftûnî, Âcizî mahlaslarını kullandığı hacimli divanında tam 2779 adet gazel bulunmaktadır ki, Divan şairleri arasında en fazla gazel yazmış olan Zâtî'nin bile ulaştığı gazel sayısı 1825'tir. Kanuni böylece Divan edebiyatının gazel rekorunu kırmıştır. .

I. Süleyman'ın ünlü olarak bilinen bir şiiri:

« Halk içinde muteber (önemli) bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

Saltanat didükleri ancak cihan gavgasıdır
Olmaya baht u saadet dünyada vahdet (Allah'la bir olmak) gibi

Ko bu ıyş u işreti (yiyip içmeyi) çün kim fenadur akıbet
Yâr-ı baki ister isen olmaya tâat (itaat) gibi

Olsa kumlar sagışmca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çarh (kum şiseşi) içre bir saat gibi

Ger huzur itmek dilersen ey Muhibbî fârig ol

Olmaya vahdet cihanda kûşe-i uzlet gibi »
Muhibbî (I. Sultan Süleyman)


I. Süleyman, kendisinden önceki Osmanlı Padişahlarına göre fermanlarının başında kendisini ve devletini daha çok överdi. Çünkü Osmanlı Devleti çok güçlenmişti. Bir fermanının başlangıcı buna örnektir;

"Ben ki, Sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir Vilayeti’nin ve Diyarbakır’ın ve Azerbaycan’ın Acem’in ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki, yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezıd Hân'ın torunu, Sultan Selim Hân'ın oğlu, Sultan Süleyman Hân’ım. Sen ki, Françe vilayetinin kralı Fransuva’sun veyahut İspanya vilayetinin kralı Karlo’sun... "

Ailesi

Eşleri 

Haseki Hürrem Sultan
  • Fülane Hatun:Şehzade Mahmud'un annesi
  • Hürrem Sultan:Kanuni nikahla almıştır. Ukrayna asıllıdır.4 Şehzade ve 1 Kadın Sultan'ın annesi
  • Mahidevran Sultan: Şehzade Mustafa'nın annesi
  • Gülfem Hatun: Şehzade Murad'ın annesi

Erkek çocukları

  • Şehzade Mahmud(1512-1521)
  • Şehzade Mustafa (1515-1553)
  • Şehzade Mehmed(1521-1543)
  • Şehzade Abdullah (1522-1524)
  • II. Selim(1524-1574)
  • Şehzade Bayezid(1525-1562)
  • Şehzade Cihangir(1531-1553)

Kız çocukları 

  • Mihrimah Sultan(1522-1578)
  • Raziye Sultan
  • Fatma Sultan

Doğum ve ölüm tarihleri bilinmeyen Şehzade Mehmet, Şehzade Ahmet, Şehzade Abdullah,Şehzade Orhan, Şehzade Osman, Şehzade Abdullah, Şehzade Mehmed, Şehzade Orhan adında oğulları olduğu bilinmektedir. Doğum ve ölüm tarihi bilinmeyen Şehzade Mehmed bazı kaynaklara göre Hürrem Sultan'ın oğludur ve Manisa Sancağı'nda iken doğuştan gelen bir hastalık yüzünden hayatını kaybetmiştir. Hürrem Haseki Şah Sultan'da üzüntüsü nedeniyle ondan "ŞEHZADELER GÜZİDESİ MEHMET" diye bahsetmiştir.

Kronolojisi

Popüler kültürde I. Süleyman

  • Muhteşem Yüzyıl, I. Süleyman'ın saltanatını konu alan bir televizyon dizisi.
  • Hürrem Sultan, I. Süleyman ile Hürrem Sultan arasındaki ilişkiyi konu alan bir sinema filmi.

Notlar

  Yılmaz Öztuna değerli eseri Devletler ve Hanedanlar adlı çalışmasında Kaanuni'nin erkek evlâd sayısını onbeş olarak göstermektedir. Bizde bu bilgileri özetlemek suretiyle aktara­lım efendim:1512'de doğup, 1521'de 9 yaşında ölen Mah-mud, 1515'de doğan ve Konya Ereğli'de 6/kasım/1553 ba­bası tarafından boğdurulan, Mustafa, Amasya'da 1526'da doğup, Bursa'da 1533'de boğdurulan Mehmed, sadece Ölüm târihi bilinen Konya'da medfun Ahmed, 1521'de İstanbul'da doğup, 22 yaşında 1543'de Manisa'da Çiçek hastalığından ölen Mehmed, bebekken ölen Abdullah, 1524'de doğan ve bilahire 2. Selim unvanıyla tahta çıkan Selim, 1525'de do­ğup, 1562'de Kazvin'de İran Şahına verilen sipariş üzerine öldürttürülen Bayezİd, 1543'de Kütahya'da doğup, Kaz­vin'de 1562'de Şah'ın marifetiyle boğdurulan Orhan, yine Kütahya, Kazvin hattı içinde 1545 doğum, 17 yaşında 1562'de boğdurulan Osman, aynı hatta 14 yaşında öldürülen Abdullah, 3 yaşında Bursa'da boğdurulan Mehmed, İs­tanbul'da 1531'de doğup, Ağabeyi veliahd Mustafa'nın ida­mında geçirdiği şok'a bağlı olarak vak'adan 21 gün sonra 27/kasıml553'de vefat eden Cihangir ki İstanbuldaki Cihangir semti bu şehzadenin adına kurulmuştur. 1554'de doğup, sekiz yaşında 1562'de vefat ettiği bilinen ve hakkında başka bilgide bulunmayan Orhan'ı böylece sizlere naklettik.

Site Haritası
Site Yöneticisi


Orhan ÇELEN


TEL: 0 542 427 44 72
     

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam257
Toplam Ziyaret1443760
Saat
Hava Durumu
Sitemize destek verin
Resimli özlü sözler

Üyelik Girişi
HABER BAŞLIKLARI